24-Seni Seviyorum

6.1K 1K 133
                                    


Barış'ın bileğimi kavrayan elinin tanıdık sıcaklığını tenimde hissederek beni restorandan çıkarmasına izin verdim. Ancak dışarıya, açık havaya adım attığımız an bileğimi ondan kurtarmaya çalışarak direndim. Belki derdi üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olmasaydı daha anlayışlı yaklaşabilirdim. Ama elimi değil de bileğimi tutarak zaten niyetini açıkça belli etti.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun Hülya? Kimdi o içerideki dallama? Ya aklım almıyor sen bunu nasıl yaparsın? Ne yaptın söylesene, gidip kalbini bir yerlere mi bağışladın? Nereye bağışladıysan söyle ben de verip kurtulayım. Yoksa bu gidişle sen benim sebebim olacaksın!"

Karşımda esip gürleyişini, burnundan soluyuşunu ifadesiz bir yüzle izleyip sonunda kolumu ondan kurtarmayı başardım.

"Sen önce ağzından çıkana sonra sesinin tonuyla üslubuna dikkat et bir zahmet. Karşında çocuk yok senin, anladın mı?"

Gözlerindeki öfkenin ardına saklamaya çalıştığı hayal kırıklığıyla yüzümü inceledi.

"Sen bana söz vermiştin. Bir daha böyle şeyler yapmayacağım demiştin! Tanımadığın bir herifle, sevmediğin bir adamla nasıl... Onca şey yaşandı, hiç mi akıllanmadın? Hadi beni boş ver. Kenan'da mı akıllanmanı sağlamadı? Hâlâ mı oyunla, yalanla, listeyle kendine koca daha doğrusu av seçme derdindesin?"

Yargısız infaz yapan halini, bana bağırışını sakince izledim. Demek canın yandı öyle mi? Oh olsun sana.

"Sen de bana söz vermiştin. Gitmeyeceğim demiştin ama gittin. Ben sen yanımda olduğun sürece dedim söz verirken. Yanımda değildin Barış. Şimdi canın hesap sormak mı istedi?"

Topuklarımı yere öfkeyle vurarak ona arkamı dönüp yürümeye başladım. Bir taraftan da içimden bildiğim tüm duaları okumayı ihmal etmedim. Allah'ım ne olur peşimden gelsin.

"Nereye kaçıyorsun gene? Burada seninle konuşuyorum Hülya! Arkanı dönüp gidemezsin."

Peşimden koşarak kolumdan tutup beni kendisinden tarafa çevirince içimi saran huzuru yüzüme yansıtmamaya çalışarak ona sakince cevap verdim. Ama içimdeki bayram yerine çoktan karnaval kurulmuştu bile.

"Bir yere kaçtığım yok benim. Sayende yemeğimi yiyemedim madem şuradan bir nohutlu pilav alayım dedim. Açlıktan bayılmamı mı istiyorsun?"

Kafası karışmış halde yüzüme baktı. Sonra biraz uzağımızdaki seyyar satıcıya çevrildi bakışları.

"Nasıl yani? Sen... Hülya benimle dalga mı geçiyorsun? Sen dışarıdan ne olduğu belirsiz böyle şeyleri yemezsin. Sonra mideni bozacaksın yine, olmaz. Hem sen konuyu değiştirip benim aklımı mı bulandırmaya çalışıyorsun? Şimdi sırası mı yemeğin?"

"Senin aklın bulanmış bulanacağı kadar, benim bir şey yapmama gerek yok bence. İnsanlar değişir Barış, izin verirsen ben de değişmeyi deneyeceğim biraz. Senin de dediğin gibi onca şey yaşandı, haliyle ben de akıllandım."

Pilavcının yanına gidip adamla konuşmaya başladığım an ciddi olduğumu anladı ve tamamen kafası karışmış halde adama pilavın parasını benim yerime o ödedi. Ben de elimde pilav tabağıyla denize karşı duran banklardan birine oturdum. Yanıma gelmesi için ona da yer açtım.

"Hülya, ne söylemeye, ne yapmaya çalışıyorsun? Beynim tütüyor şu an, görmüyor musun?"

Bir kaşık pilavımdan yedim ve sonrasında ayranımdan da bir yudum alarak ona gülümsedim. Beter ol inşallah.

"Karnımı doyuruyorum Barış. Aç mı kalmamı istiyorsun?"

"Ben beni delirtmemeni istiyorum. Sorduğum hiçbir şeyin cevabını vermiyorsun. Bilmece gibi konuşuyorsun Hülya, artık seni hiç çözemiyorum."

Mucize Aranıyor (Tamamlandı)Where stories live. Discover now