GİRİŞ

8.4K 453 39
                                    


SONUNDA BEKLENEN AN GELDİ... İNLEYEN ALEV'İN İKİNCİ KİTABIYLA SİZLERLE BERABERİM... İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN...

Uzun zaman sonra ilk defa bir kasaba görüyordu. En son kasaba gördüğünden beri üç ay geçmişti. Bu kadar zaman sonra sonunda bir yerleşim yeri bulmuş olmak gerçekten çok iyi gelmişti. Uzun zamandır düzgün bir yatakta uyumamıştı. Çok daha uzun zamandır düzgün bir yemek yememişti.

Erkek derin bir nefes aldı. Gözlerindeki için için yanan ateşler sonuna söndü ve çevresindeki gümüş rengi bütün gözlerini sardı. İçindeki ateşi tamamen söndürmüştü. Ejderha yanını tamamen baskı altına aldı. En fazla bu kadar insana benzeyebiliyordu.

Üzerindeki pelerinin şapkasını kafasına geçirdi ve yüzüne çantasında tuttuğu maskeyi geçirdi. Maske gözlerini engellemiyordu ancak kapüşonunun gölgesiyle görünmesini engelleyebiliyordu. İnsanlar her zaman kendilerinden farklı olandan korkarlardı.

Haksız sayılmazlardı...

Genç adam, yavaşça bulunduğu tepeden aşağı doğru indi. Çok uzun zamandır yollardaydı. Ne kadar zaman olduğunu bile hatırlamıyordu artık. Evden uzaklaştığından beri çok fazla zaman geçmişti. Tek isteği dış dünyayı tanımaktı.

Kasabadan içeri girdi. Girişte tezgâhlar kurulmuştu. İki taraftaki tezgâhlarda türlü şeyler satılıyordu. Genç adam kalabalığın içine girdi. İnsanlara çok yaklaşmadan ve temas kurmaya çalışmadan ilerlemeye devam etti. Kendisine bir an önce kalacak bir yer bulması gerekiyordu.

Bir kasabada çok uzun zaman geçirmek her zaman tehlikeli oluyordu. Gözleri her zaman gerçekte olduğunu ortaya çıkarıyordu. Bu yüzden kasabayı sıkıntıya sürüklüyordu. Defalarca insanlarla karşı karşıya gelmek zorunda kalmıştı. Geçtiği kasabaların bazılarının yok olmasının nedeni buydu.

En büyük isteği kendisi gibi insanlık dışı şeyleri bulmaktı. Geçtiği yıllar boyunca henüz hiç karşılaşmamıştı onlarla ancak arayışına devam edecekti.

Genç adam içeri doğru biraz daha ilerledi. Pazarın bittiği yerde dükkânlar başlamıştı. Ekmekçiler, hediyelik eşyalar, demirciler, silah ustaları, hanlar, çiçekçiler ve bir süre dükkân vardı. Genç adam gözüne çarpan bir yer bulana kadar yürümeye devam etti.

Hanın birine girdi. Son derece eski bir binaydı. Hanın içinde tahta masalar konulmuştu. Çoğu doluydu. Yemek, içki ve tahta kokusu sinmişti içeri. Hava akşama serin olacağı için ocak hazır tutuluyordu. Ateşin sıcak ve dumanlı kokusu burnuna doldu.

Adam, sakince hancıya doğru yürüdü. Yaşlı adamın tek gözü yoktu. Üzerini siyah bir bantla kapatmıştı. O kadar şişmandı ki neredeyse zar zor yürüyor gibiydi. Yüzü o kadar çirkindi ki bakmak için ciddi bir irade gerekiyordu. Hancı tek gözünü kısarak ona baktı.

Genç adam, maskenin ardından görünmeyen yüzünü incelediğini biliyordu. Neyse ki son zamanlarda insanlar savaş yaralarını gizlemek için bu tarz maskeleri kullanıyorlardı ki tuhaf karşılanmıyordu. "Boş odan var mı hancı?"

Hancı burnundan derin bir nefes alıp verdi. "Tuhaf yabancılara oda vermem" dedi. "Bu günlerde maskeli bir yabancının köylere gelip oraları yok ettiğine dair bir söylenti var"

Ününün kendinden önce geldiğini görmek çok acı vericiydi. Belindeki ufak keseden üç altın çıkardı. "Odan var mı?" diye tekrar sert bir sesle. Saçma sapan söylentilerle uğraşacak zamanı yoktu. "Bu gece için kalacak yere ihtiyacım var"

İNLEYEN ALEV 2. KİTAP- FISILDAYAN RÜZGARWhere stories live. Discover now