Bölüm 7-8

3.8K 347 13
                                    


İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN BEĞENİ VE YORUMLARINIZA GÖRE GELİYOR... UMARIM BEĞENİRSİNİZ...

Uyandıklarında saat öğlen civarıydı. Güneş tam tepedeydi ve sabah ki o ayazdan eser kalmamıştı. Aksine hava o kadar sıcaktı ki atların ve Galen'ın sıcaklığı boğucu olmaya başlamıştı. Dagon, ayağa kalktı ve gözlerini ovuşturdu. Hala çok uykusu vardı ama karnı da çok acıkmıştı.

Hala derin bir şekilde uyuyan Galen'ı dürttü. Adam homurdanarak uyandı ve yarı açıkgözlerle ona baktı. Dagon, huysuz bir şekilde "Karnım... Aç" dedi.

Genç adam bir süre ona baktı ardından derin bir nefes alıp kendisini ayağa kalkmaya zorladı. Çocukların bakımı her zaman bu kadar zor muydu? Çantaların içinden fırınlanmış bir parça ekmek ve biraz peynir çıkardı. Biraz da onun için aldığı meyve sularından verdi çocuğun eline.

Sabaha karşı uyudukları için günün yarısına gelmişlerdi bile. Esneyerek kendisine gelmeye çalıştı. Ormanın ilerisindeki köyden hala dumanlar yükseliyordu. Galen, başını çevirip bağlı duran cadıya, küçük çocuğa ve atlara baktı. "Dün akşam ki olayda kılıcımı kaybettim" dedi en sonunda bıkkın bir şekilde.

Çocuk ağzına tıktığı ekmeğin ardından ona baktı. "Her... Dönüşmende... Bir... Şeyler... Kaybediyorsun" dedi ve büyük bir lokma daha yuttu.

Evet, bunun farkındaydı. Yanına ailesinden ya da kendisi için değerli olan hiçbir şey almamış olması iyi olmuştu. O kılıcı bir kasabadan hoşuna gittiği için almıştı. Neyse kıyafetleri olduğu sürece sorun yoktu.

"Dagon" dedi sakin bir sesle. "Atları hazırla. Bende sevimli Matriarkalımızı bulayım. Bir an önce yola çıkalım."

Çocuk başını salladı ve son lokmasını da ağzına tıktı ve atlara döndü. Galen, mağaranın etrafına bakındı ve yavaşça ilerledi. Kadının kokusu ileriden geliyordu. Çok uzaklaşmasına gerek kalmadan ağaçlarla çevrili bir alanda durdu ve etrafına baktı. "Pekâlâ, küçükhanım" dedi sakince. "Biz yola çıkmaya hazırız"

"Benimle Smyrna'ya gelecek misiniz?"

Kadın hemen önünde duran ağacın dalında oturuyordu. Sırtını gövdesine yaslamış ve ayaklarını dala uzatmıştı. Gözleri kapalıydı ve kollarını göğsünde birleştirmişti. Galen, elini saçlarının içinden geçirdi. Kesinlikle kendisinden ödün verecek birine benzemiyordu. "Daha iyi bir işim yok şimdilik" dedi. "Ayrıca elimde oyuncak tavşana mahkûm edilmiş bir çocuk var. Bu herkesin iyiliğine olmaz mı?"

Kadın bir süre öylece durdu ve sonra ani bir hareketle aşağı bıraktı kendisini. Galen'ın önünde ayakları üzerine indi. Kızıl renkli gözleri son derece keskindi ve adama dikilmişti. "Cadıyı işimiz bittiğinde bana teslim edeceksin" dedi sert bir sesle. "Onu öldürmek benim hakkım"

"Hiç şüphesiz" dedi genç adam sakince. Bu konuşma bir anlam ifade etmiyordu. Ona bunun sözünü daha önce de vermişti. "Bu konuda şakam yok. Cadı işimiz bittiğinde senin olabilir. Ben sadece çocuğun o lanetten kurtulmasını istiyorum"

Kadın başını eğdi. Anlaşılan ona inanıyordu. Bir süre sessiz bir şekilde durdular. Bu arada kadının bakışları dalgınlaşmaya başlamıştı. "O çocuk senin mi?" diye sordu bir süre sonra.

Galen bunu beklemiyordu. Şaşkın bir şekilde bir an ona baktı. Elini başına götürdü ve düşünceli bir şekilde saçlarını karıştırdı. "Aslına bakarsan" dedi gözlerini gökyüzüne dikerek. "Bir ay öncesine kadar onu hiç tanımıyordum" dedi sakince. "O sadece bir çocuk. Senin gibi güçleri var diye esir edilmiş biri"

İNLEYEN ALEV 2. KİTAP- FISILDAYAN RÜZGARWhere stories live. Discover now