Bölüm 2

3.8K 383 13
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN EMEĞE SAYGI GÖSTERİN... YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN..

Sonraki günlerde çocuk bir daha ağzını açmadı. Galen o ufak konuşmalarından sonra daha çok meraklanmıştı ancak çocuğu zorlamadı. Belli ki kendisini mecbur hissetmediği sürece konuşmayacaktı. Ayrıca onu zorlamasının bir anlamı olmadığı da belliydi. Ne de olsa peşinden gelmeye devam ediyordu.

Ağaçların söylediğine güvenmeyi seçmişlerdi. Bir süre daha ormanda gezindikten sonra bir kasaba daha bulmak için ilerleyeceklerdi. Galen'ın önce hazırlanması ve bir plan yapması gerekiyordu çünkü.

Gözleri çok dikkat çektiği için onları maske olmadan gizleyemezdi. Ona bakan en aptal kişi bile insan olmadığını anlayabilirdi. Şahsına kendisini gizlemeyi sevmiyordu ama insanlarla yaşadığı deneyimler bunu zorunlu kılıyordu. Yakıp yıktığı kasabalarda buna birer örnekti zaten.

Çocuğa gelince onun varlığı daha az sorgulanırdı. Daha çok insaniydi. Hoş, Galen hala onun ne olduğunu bilmiyordu ama çocuk en başında ona 'biz' demişti. Yani hem kendisi gibi insan değildi hem de ağaçlarla konuşabilen bir varlıktı.

Ormanda ilerledikleri süre içinde hiç konuşmadılar. Arada sırada şifalı otlar toplamak için mola vermeleri dışında hiç durmadılar. Galen, çocuğun onu bir tatlı su kaynağına yönlendireceğine emindi.

Pislikten sıkılmıştı ve yıkanması gerekiyordu. Çocuğunda yıllardır yıkanmamış gibi kokuyordu. Galen hangisinin daha rahatsız edici olduğuna karar veremiyordu. Onun kokusunun mu yoksa kendi pisliğinin mi?

Çocuk, hemen arkasından ilerlerken bir anda durdu. Galen, onun neden birden bire kalakaldığını anlayamamıştı. Başını çevirip çocuğa baktı. "Dikilmeye devam mı edeceksin?" diye sordu. Kafasındaki düşündüğü o kadar şeyden sonra sabrı taşmaya başlamıştı. "Devam etmemiz gerekiyor"

Ancak çocuk onu duymazdan gelmeye devam etti. Gözlerini sağ tarafındaki ağaçlara dikmişti ve bir şeyleri kokluyor gibiydi. Ardından da ani bir hareketle Galen'ın seslenmelerine aldırmadan sık ağaçların arasına girdi ve koşmaya başladı.

Galen, içinden bir küfür savurdu. Eğer ondan bu kadar çabuk kurtulabileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Hızla çocuğun peşinden ağaçların arasına girdi ve peşinden koşmaya başladı. Henüz ufak bir çocuk olmasına karşılık son derece hızlıydı.

Sık ağaçlar güneş ışığını engellemişti. Ortalık oldukça karanlıktı ancak Galen'ın görmekte bir sorunu yoktu. Önünde koşan çocuğun da hiçbir sorunu yok gibi görünüyordu. Rahatlıkla dalların üzerinden atlayıp ağaçlara çarpmadan ilerliyordu.

İleride ışığın tekrar vurduğu bir noktaya geldiklerinde Galen etrafına baktı. Çocuk hemen önünde duran bir göledin önünde duruyordu. Elindeki tavşanın bir kulağından tutuyordu ve tavşan yerde sürünerek gelmişti. Doğaüstü bir yaratık neden oyuncak bir tavşana bu kadar takılı kalırdı ki?

"Önceden haber versene, çocuk" dedi sert bir sesle. "Kaçmaya çalışmanın bir anlamı yok. Seni her türlü bulurum."

Çocuk başını çevirip ona baktı. Gözlerinde her zamanki duygusuz bakış vardı. Eliyle göledi işaret etti. "Su..." dedi kısık bir sesle. "Su... İstedin..."

O kelimelerin arasına hep boşluk bırakıyordu. Uzun bir cümle kurması imkânsız gibiydi sanki. Galen, derin bir nefes alıp verdi ve elini saçlarının içinden geçirdi. "O kadar ani bir şekilde koşmaya başladın ki kaçmaya çalıştığını sandım" dedi en sonunda. Sakinleşmişti.

İNLEYEN ALEV 2. KİTAP- FISILDAYAN RÜZGARΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα