Bölüm 4

3.2K 375 15
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN... RİCA EDİYORUM... 


Galen, onu bekliyordu. Madenlerin biraz ilerisinde sık ağaçların ordaydı. Bir ateşin üzerinde duran balıkları pişiriyordu. Dagon koşarak geldiğinde ona baktı. "Kasabada acıkmış olabileceğini düşündüm" dedi sakince.

Kendisini aç hissetmekten çok uzaktı. Nefes nefese kucağındaki paketleri yere bıraktı ve dizlerinin üzerine çöktü. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki neredeyse yerinden çıkacak gibiydi. Bırakın konuşmayı düşünmeyi bile beceremiyordu.

Galen endişeyle ayağa kalktı ve çocuğa doğru gitti. Dizlerinin üzerine çöktü ve bir elini onun omzuna koydu. "Dagon" dedi ciddi bir sesle. "İyi misin? İnsanlar sana bir şey mi yaptılar?"

Dagon zorlukla başını iki yana salladı. Gözlerinin yanmaya başladığını hissediyordu. Bir koluyla gözlerini sildi. Ağlamayacaktı. Ancak o kadının o hali gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. "Kasabada... Köle... Tüccarları" diye fısıldadı zorlukla. Her kelimesinin arasında hızlı hızlı nefesler alıyordu. "Bizim... Gibi... Bir... Kadını... Esir... Almışlar"

Genç adam birden doğruldu ve kaşlarını kaldırdı. Doğrusunu bunu beklemiyordu. En azından bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Onları araması gerektiğini düşünmüştü. "Neye benziyordu?" diye sordu sakince en sonunda. "Ejderha mıydı yoksa senin gibi peri miydi?"

Dagon gözlerini ellerine dikti. O kadını düşünmek istemiyordu. Ancak gözlerinin önündeki çırpınızı bir türlü gitmiyordu. "Vahşi... Bir... Panter... Gibi" diye fısıldadı zorlukla. Neden bilmiyordu ama onun dışarıda olduğunu düşünmek çocuğu korkutmuştu.

Vahşi bir panter... Oldukça asabi bir şey olmalıydı. Galen hafifçe gülümsedi. Muhtemelen tutsak ettikleri için son derece kızgın olmalıydı. Gerçekten de tam ihtiyacı olan şey gibi görünüyordu. Tutsak edildiği için insanlardan nefret eden vahşi bir kadın...

Galen, yavaşça doğruldu ve kıyafetlere doğru yürüdü. "Biraz sakinleş" dedi en sonunda. "Kendini hazırla, Dagon. Akşama kasabaya ineceğiz"

Dagon'un kasabadan getirdiği paketleri aldı ve pelerinini çıkardı. Kahverengi bir pantolon ve baştan geçirmeli beyaz bir gömlek almıştı. Siyah çizmeleri ayağına geçirdi. Elini saçlarının içinden geçirdi ve kendisi için aldığı maskeye baktı.

Bu çocuğun gerçekten de bir espri anlayışı vardı anlaşılan. Ateş motiflerinin olduğu maskeyi beğenmişti doğrusu. Pelerinini tekrar üzerine geçirdi. Bu arada Dagon yaşadığı şoku biraz atmış gibiydi üzerinden.

Galen, eline askerlerden çaldığı matara dolu şarabı aldı ve çocuğa doğru yürüdü. "Normalde bunu bir çocuğa yapmam" dedi ve elindeki matarayı çocuğa uzattı. "Ama artık sakinleşmen gerekiyor"

Şarabın ne olduğunu biliyordu. Daha önce hiç içmemişti ancak tuhaf ekşimsi kokusunu hatırlıyordu. Hiç de merak ettiği bir şey değildi. Çocuk bir süre mataraya baktı en sonunda eline aldı ve kafasına dikti.

Ona yavaş olmasını söylemek için biraz geç kalmıştı. Dagon, matarayı kafasına diktiği gibi geri çekti ve ağzındakini tükürdü. Yüzünü buruşturmuştu. İçtiği şeyi sevmemiş gibi görünüyordu. Dizlerinin üzerine çökmüş öksürüyordu. Doğrusu küçük bir çocuğun alkolle tanışmasında rol oynamak istemezdi ama aklına başka bir şey gelmemişti.

İNLEYEN ALEV 2. KİTAP- FISILDAYAN RÜZGARWhere stories live. Discover now