Bölüm 12

2.7K 330 12
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... LÜTFEN YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN... YENİ BÖLÜMLER SİZİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... UMARIM BEĞENİRSİNİZ...

Cadı uyandığında kendini çok daha iyi hissediyordu. Bunun nasıl olduğunu bilemiyordu ancak bedeni birden bire yenilenmiş gibiydi. Güçlerinin büyük bir kısmı hala gelmemişti. Etrafına bakındı ağzı, elleri ve ayakları hala bağlıydı. Şu küçük çocuğun gücüyle bağlanmış olmalıydı. Sarmaşıkları kontrol edebiliyordu.

Çocuk gözlerini ona dikmiş kucağındaki tavşanla bir kenarda oturuyordu. O dev ejderha ise bir kenarda kıvrılmıştı. Oldukça derin bir uykuda gibiydi. Neden hala ölmemişti? Ona o kadar kötü davranmışlardı ki bedeninin bunu kaldırmayacağına emindi ama ölmemişti. Belki de düşündüğünden daha güçlüydü.

Gerçi onu öldürmezlerdi. Ne de olsa çocuğun ve kadının üzerindeki laneti bozmak için ona ihtiyaçları vardı. Sanki bunu yaparmış gibi... Çocuğu kimin lanetlediğini bilmiyordu ancak amatör olduğu kesindi. Birinin güçlerini alıp bir oyuncağa saklamak dalga geçmek gibiydi. Onları bulamayacakları bir nesneye saklasaydı çocuk hayatını sıradan bir insan olarak geçirmek zorunda kalırdı.

Kadın ortalıkta görünmüyordu. Adam uyuyordu. O zaman onu tutabilmesi için çocuğa mı güvenmişlerdi? Her ne kadar güçlerinin büyük bir kısmı hala dönmemiş olsa da bu çocuğu alt edebilecek kadar güçlüydü. Tek sorun ağzının bağlı olmasıydı. Hala yetişkin bir cadı gibi düşünceleriyle büyüyü oturtamıyordu. Kelimeler ağzından çıkmadan gücünü kullanamıyordu.

Dagon sanki tehlikeyi sezmiş gibi kucağındaki tavşana daha sıkı sarıldı ve sırtını dikleştirdi. Galen'ın aksine bu cadının onlara yardım edeceğini hiç düşünmüyordu doğrusu. Lanetini bozmayı ne kadar isterse istesin bu kadın çok büyük bir tehlikeydi.

Galen'a uyanana kadar ona göz kulak olacağına söz vermişti. Galen, onu iyileştirmesi gerektiğini söylemişti. Dagon'da şifalı bitkilerden bir karışımı uyurken kadına yedirmişti. Ona yaklaşmak istemiyordu. Onunla böyle yalnızken kendisini güvende hissetmiyordu. İlk defa Kareena'nın burada olmasını diliyordu.

Dagon başını arkasına yasladı. Hala mağaranın girişindeki patikada duruyorlardı. Yolun her iki yanı da ağaçlarla çevriliydi. Küçük çocuk gözlerini kadının arkasındaki meşe ağacına dikti. "Ailemden... Bir... Haber... Bulamadınız... Mı?" diye fısıldadı ağaca doğru.

Meşenin dalları rüzgârda sallandı. Onun hala sesleri dinlediğini biliyordu. "Henüz değil, küçük koruyucu"

Ağaçların sesleri birbirinden farklıydı. Hepsinin kendilerine özgü özellikleri vardı. Çam ağaçları daha serttiler. Meşeler ve Selviler daha yumuşaktı. Çam ağaçları bir baba gibiydiler. Onlar hep bir şeyleri saklarlardı. Çünkü karşısındakilerin üzülmelerini istemezlerdi. Meşeler ve Selviler anaçtılar. Onlar sır tutamazlardı ama.

Her biri bilgeydiler. En ufak tohumdan en ulu ağaca kadar hepsi bilgeydiler ve Dagon onlarla konuşmayı seviyordu. Onlarla konuşmak onu mutlu ediyordu. İçindeki sıkıntıları gideriyordu.

Bütün ağaçlar onu korumaya çalışıyorlardı. Hepsi birer ebeveyn gibi ona nasihat da bulunuyorlardı. Bu sabah Galen uykuya daldığından beri sürekli onunla konuşuyorlar, köklerini ona doğru uzatıyorlardı. Bu, Dagon'u hem güvende hissettiriyor hem de ona güç veriyordu. Bulunduğu ormandaki ağaçlar ne kadar güçlü ve köklüyse o da o kadar güçleniyordu. Güçleri bir eşyanın içinde olsa da...

İNLEYEN ALEV 2. KİTAP- FISILDAYAN RÜZGARWhere stories live. Discover now