| t w e n t y n i n e |

1.1K 112 20
                                    

Bir saate yakın bir süre onlar hastane koridorundaki banklarda otururken ben içeriyi izliyordum. Bir saattir tamamen uyuyordu ve kalktığında sakin bir şekilde uyanmış olacaktı.

Annesine ne olduğunu düşünmeden edemiyordum. Yoğun bakıma girecek kadar ne olmuş olabilirdi? En çok merak ettiğim şey ise Yoongi'yi bu kadar sinir eden neydi?

Tae ve Jungkook kantine ineceklerini söyleyerek yanımızdan ayrıldıklarında Hoseok ve ben kalmıştık orada sadece. O bankların birinde oturur vaziyette uyuklarken ben hala onu izliyordum. Saat epey ilerlemişti ve yarın okulum olmasına rağmen uyumadan dikiliyordum.

Dakikalar birbirini kovalarken Yoongi kıpırdamaya başlamıştı. Kafasını iki yan doğru yatırdı tek tek daha sonra gözlerini açtı. Gülümsememe engel olamadan içeri girmek için yeltendim fakat o aniden yattığı yerden kalktı ve kolundaki serumu çıkarıp kapıya doğru geldi.

Ondan önce davranıp kapıyı açtım. "Yoongi dur ne yapıyorsun?"
"Çekil." Dedi beni kenara iterken. Yalpalayarak koridorda hızlı hızlı yürümeye başladı. "Yoongi dur nereye?"

Peşinden gideceğim sırada geriye doğru koştum ve Hoseok'u sarsmaya başladım. "Kalk çabuk hemşire falan çağır Yoongi gidiyor."

O neye uğradığını anlamayan gözlerle bana bakarken yanından ayrıldım ve Yoongi'nin peşinden gitmeye başladım. Alt kata doğru iniyordu ve sürekli düşecek gibi oluyordu.

Nefes nefese kalmış bir şekilde zar zor ona yetiştiğimde kolundan tutup durdurmaya çalıştım. "Bırak!" Dedi yüksek çıkan sesi ile. "Nereye gittiğini sanıyorsun?"
"Sana her şeye burnunu sokma demiştim!"

Neden böyle yaparak beni kırıyordu? Neden kalbimi paramparça ediyordu her şey güzel giderken? Bir şeyler mahvetmekte çok fazla iyiydi. "Eğer burnumu bir şeylere sokmamamı istiyorsan soruma cevap ver. Beni hayatında istiyor musun? Eğer istemiyorsan bunu bir daha sormayacağım ve sonsuza kadar çekip gideceğim."

Gözlerini gözlerime dikti ve öylece dikildi karşımda. Bir şey demeden öylece dikildiği birkaç saniyenin ardından eliyle çenemden tuttu ve başımı hafifçe yukarı kaldırdı. "Narin, kırılgan bir çiçek gibisin, bense sana zarar verebilecek sert bir rüzgarım. Benim cümlelerim istemsizce seni kırıyor Jimin."

Evet öyle yapıyordu. En ufak kelimesi bile canımı yakıyordu. "Fakat ben sana seni istemiyorum demediğim sürece dediğim şeylerden seni istemediğimi çıkarma."

Gözlerimi gözlerine diktim. O çözülmesi zor bir bulmaca gibiydi. Birbirine dolanmış iplikler gibiydi. "Sana söyledim..." dedi ve sustu. Derince bir nefes aldı ardından konuşmaya devam etti. "Seni seviyorum. Bunu sana söyledim ve en ufak bir tartışmada bu sona ermez anladın mı beni?"

Öyleyse neden beni hiç aramadı, neden bana hiç yazmadı? Beni sevdiğini söylüyordu fakat öyle davranmamıştı. "Neden iki gündür bana hiç ulaşmadın öyleyse?"
Sıkıntıyla nefes verdi. "Pekala anlatacağım."
Çenemi okşayan elini çektikten sonra kolunu belime sardı ve beni kendine çekti.

"Üzgünüm Jimin. Sen kibar davranılmayı hak ediyorsun ama ben fazlasıyla kaba biriyim."
Omuz silktim. Ona kibar olmayı öğretebilirdim. "Pekala bunları daha sonra konuşsak daha iyi olacak çünkü hemşireler senin kaçtığını düşünüyor olabilir."
Kollarını benden ayırdı ve elimi tuttu. "Gidelim öyleyse." Ben de onun elini tuttum ve merdivenleri çıkmaya başladık.

*

Yoğun bakımın kapısında hep birlikte bekliyorduk. Yoongi ne olduğunu söylememişti hala fakat annesinin durumu doktorların dediğine göre fazlasıyla kötüydü.

"Hadi siz eve gidin." Dedi Yoongi hepimize. "Ben buradayım." Dedi Jungkook. En yakın arkadaşına destek olmak için kalmak istiyordu. Ben de kalmak istiyordum. Onu burada bırakmak istemiyordum. "Kimsenin burada sürünmesine gerek yok. Gidin yarın okulunuz var."
Hoseok ne yapmamız gerektiğini sorarcasına bana baktığında bakışlarımı ondan ayırıp Yoongi'nin yanına doğru ilerledim ve koluna sarılıp başımı omzuna koydum.

"Ben de kalacağım."
Çatık kaşları ile bana döndü. "Gidin diyorsam gidin."
Başımı iki yana salladım. "Onlar gidebilir ben seninle kalacağım."
Bana doğru döndü. Sanırım inatçılık yapmam pek hoşuna gitmemişti. "Bir şey söylüyorsam dinle beni sadece tamam mı?"

Alnına düşen birkaç saç telini yavaşça arkaya doğru ittirdim. "Böyle bir zamanda yanında olmayacağım da ne zaman olacağım söyler misin? İzin ver seninle kalayım."
Yenilgiyle omuzlarını düşürdü. "Pekala."

Hoseok ve Tae oturdukları yerden kalktıklarında Jungkook yanımıza geldi. "Bir şey olursa bana haber ver." Dedi Yoongi'ye.
"Bir şey olacağını sanmıyorum ama haber veririm."
Başı ile onaylayıp diğerlerine öncülük ederek önden yürümeye başladı. Hoseok yanımdan geçerken duraksadı "Annene olayı izah ederim." Dedi. Gülümseyip "Her şey için teşekkür ederim hyung." Dedim ve sarıldım.

"Önemi yok. Dikkat et kendine." Dedikten sonra benden ayrıldı ve diğerlerine katılıp yürümeye devam etti.

"Baş başa kaldığımıza göre bana bir şeyleri anlatmanın vakti gelmiş olabilir mi?" Dedim sevimli olduğunu düşündüğüm bir ses tonu ile.
Yanına oturdum ve onu rahat görebileceğim bir pozisyon aldım. "Ne bilmek istiyorsun?"
"Mesela sürekli neden kalkıp hiçbir şey söylemeden gidiyordun?"
Derince bir nefes aldı ve verdi. "Her şey şu an içimizde bulunduğumuz durumla alakalı." Dedi elindeki kağıt parçası ile oynarken.

"Annem bir süredir hastaydı ve bana ne olduğunu hiçbir zaman söylemedi. Son zamanlarda durumu ağırlaşıyordu ve sık sık kusup baygınlık geçiriyordu. Sürekli yanından kalkıp gitme sebebim hastaneden aradıkları içindi."
Pekala şu an bu durum beni biraz üzmüştü çünkü ben çok daha farklı şeyler düşünmeye başlamıştım. "Bir süre sonra yüzünde yaralar çıkmaya başladı, saçları dökülmeye başladı."

Annesini uzun zamandır görmemiştim bu yüzden hiçbir şeyin farkında değildim ve şu an duyduklarım beni şoka uğratıyordu.

"Doktorlar artık hastanede yatmak zorunda olduğunu söylese bile o kabul etmedi. Tabii durumu daha da kötüye gitti."
Anlatırken çenesi kasılıyordu. Sanki o anları tekrar yaşar gibiydi. "Hala bana hastalığını söylememişti ve siktiğimin doktorları o istemediği için hiçbir şey söylemiyorlardı. Bugün eve geldiğimde masanın üzerinde bir kağıt buldum ve ne olduğuna baktım."

Gittikçe sinirlendiğini her halinden anlayabiliyordum. "O kağıtta her şey yazıyordu. Sonunda hastalığını öğrendim ve sinirden deliye döndüm."
Garip bir ifade ile suratına baktım. Bir hastalığa neden sinirlenmiş olabilirdi ki?

"Aids olduğunu öğrendim. Çok fazla sinirlendim ve kavga çıkardım. Her yerim tir tir titrerken o baygınlık geçirdi yeniden. Ben deliye dönmüş bir vaziyetteyken hastaneye haber verdim ve bizi alıp götürdüler."
"Pekala seni neden bu kadar sinirlendirdi bu durum?" Diye sordum merakla.
"Daha önce bahsetmedim sanırım ama benim annem hayat kadını ve başka iş yapabilme şansı olmasına rağmen bu işi severek yapıyor." Dedi.

Şokumu belli etmemeye çalışarak "Bunun için mi?" Diye sordum. "Ondan nefret etme sebeplerimden en büyüğü bu zaten. Şimdi de bu hastalığa yakalanmış olması beni deli etti."
(aids: cinsel yolla ve kanla bulaşan bir hastalık.)

Başımla onayladım ve başımı omzuna yasladım. "Özür dilerim." Dedim.
"Ne için?"
"Şüpheyle yaklaştığım için."
Hafifçe güldü. "Sorun değil. Ben de özür dilerim. Kırıcı yaklaştığım için."
Ben de ona karşılık gülümsedim. "Sorun değil. Seni istediğim gibi birisi yapacağım merak etme."

Dediğim şeye kıkırdadı ve saçıma bir öpücük kondurdu. Onu seviyordum ve yavaş yavaş ona güvenmeye başlamıştım. Bu hissi sevmiştim. Güvende olma ve aitlik hissini.

*

çok çok özür dileyerek kontrol etmeden atıyorum.

i'm not girl (i can't remember) • yoonminWhere stories live. Discover now