31. Bölüm

70.4K 3.6K 697
                                    

Medya: ALAN WALKER ft. SABRINA CARPENTER - On My Way

Keyifli okumalar 🦋

••••••••••••

EYLÜL

Melis'in odadan çıkmasıyla birlikte odaya sığamadığımı hissettim ve kendimi dışarıya attım. Hızlı adımlarla kamelyaya doğru yürüdüm. Poyraz'ın kamelya için koyduğu kurallar umrumda bile değildi. Hiçbir tehlikeden korkmuyordum. Büyük bir boşlukta sallanıyor, yoğun bir dermansızlık hissediyordum.

Kamelyaya oturunca karanlık ormanı izlemeye başladım. Hava oldukça soğuk olmasına rağmen üşütmüyordu. Tenimin tek hissettiği, bedenimi kavuran kesif acıydı. İnanılmaz bir acıydı bu.
Saf, katıksız, derin...

Ne kadar bir süre kamelyada oturduğumun farkında olmadan ormanı izlemeye devam ederken duyduğum ayak sesleriyle başımı geriye çevirdim. Gelen Demir'di. Anlaşılan İlayda'yı evine bırakmıştı.

Demir yanıma gelince çenemi hafifçe yukarı kaldırarak yüzüne baktım. Yüzünde dokunaklı bir tebessüm vardı. ''Buraya çıkmanın yasak olduğunu biliyorsun değil mi?''

Sorusuna cevap vermeyip başımı yeniden karanlık ormana çevirdim.

Demir ise; ''Yasaklar çiğnenmek içindir diyorsun yani, peki madem." diyerek yanıma oturdu ve aynı şekilde ormanı izlemeye başladı.

Bir süre sessizliği paylaşıp ormanı izledik. Sanki meçhule bakar gibi birlikte karanlığa bakıyorduk. Havadaki ayazda git gide sertleşmişti.

Demir daha fazla sessizliğe dayanamayıp hafifçe öksürdü. Başını bana çevirmeden; ''Onu düşünüyorsun değil mi?'' diye sordu.

Poyraz'ı sorması sabit bir ritimle atan kalbimi sekteye uğrattı. Titrek bir nefes alıp başımı ona çevirdim. "Demir, artık Tunç olmadığa göre bu evde kalmamım bir anlamı yok. Yarın akşam okul çıkışı eve dönmeyi düşünüyorum."

Demir de başını bana çevirdi sıkıntılı bir nefes aldı. "Üzgünüm Eylül ama o adam ölmüş olsa bile hâlâ hayatın tehlikede. O yüzden bir süre daha bizimle kalmalısın."

Kamelyanın loş ışığı Demir'in yüzünü aydınlatırken söylediklerine gizleyemediğim bir şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Nasıl tehlikede?"

Demir şaşkınlığımı fark etmemiş gibi kahverengi gözlerini yüzümde sahiplenici bir ifadeyle gezdirdikten sonra sırtını tamamen oturma alanına yasladı ve kollarını göğsünde bağladı. "Tunç'u kim öldürdü bilmiyoruz ama onu her kim öldürdüyse sana da zarar vermek istiyor olabilir. Bundan emin olana kadar burada kalman daha doğru olacak."

Bir an doğru mu duydum diye Demir'in yüzüne dikkatle baktım. Anlamadığımı belli etmek istercesine kaşlarımı çatıp; ''Tunç'u öldüren belli değil mi?'' diye sordum.

Demir onaylarcasına; ''Değil.'' deyince içimde çok tuhaf bir his belirdi. Bu öylesine suçlayıcı bir histi ki adeta kuvvetli bir yıkıma sürükledi beni.

Ne yani Tunç'u, Poyraz öldürmemiş miydi?

Ya Cesur'a söyledikleri?

Söylediklerini yanlış anlamış olamazdım değil mi?

Nefes almak için kayıtsız şartsız muhtaç olduğumu hissettiğim adama, anlamadan dinlemeden peşin hüküm giydirmemiştim değil mi?

Kalbim büsbütün sıkışınca nefesimi kesen sancıyla baş etmeye çabaladım. Gözlerim yanıyordu ve ellerim hiç olmadıkları kadar titriyordu. Kafamda dönüp dolaşan soruları Demir'e sormak istesem de içimde çığlık çığlığa yankılanan hıçkırık, sesimi kesiyordu.

EYLÜL (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin