3. Yüzme Bilmeyen Gemi

21.9K 1.7K 1.9K
                                    



Karşımda, hayalin masamda
Keşkelerle dolu bu kadehler
Kalkar tüm anılara...


*


2016


*


"Evet."

"İkisi de Zebra ispinozu."

"Ama seninki hayvanat bahçesine konmuş fil kadar mutsuz görünüyor."

Ellerim titremeseydi ona cevap yazmam çok kısa sürerdi. Ama ben yatağımda depreme yakalanmış kadar çok titredim. Üşüdüm, sonra bir anda sıcak bastı, delirmedim ama delireyazdım. Küçücük yatakta nasıl dönüp durduğumu, ayaklarımın başıma, başımın ise ayaklarıma geçtiğini bir ömür unutamayacağım. Bir ara kafamı kaldırıp kapıya baktım. Telefonumda çok hem de devlet sırrı kadar çok önemli bir şey olmuştu, annem, babam, hele hele dedem bilse beni çiğ çiğ yerdi herhalde. Korktum. Soygun anında basılmış gibi korktum. Daha mesaja cevap bile vermeden İskeçeli'ye yazdığım için pişman oldum. Suçluluk duygusu ne fena şey. Birilerinden özür dilemek istedim. Hiç suçum yokken hüküm giydirdim kendime, bir kötülük yapıyordum. Gören de adam kestim ya da dere yatağında gece vakti sevgilimle buluştum zannedecek. Neyse, sonunda bir insanın yaşayabileceği tüm duyguları yatağımda yaşayıp başımı yastığa koyduğum yerde hem mayıştım hem aptal bir sırıtmayla karanlık duvara bakmaya başladım. Nihayet elime bir kere daha aldım telefonu.

Ne yazmam gerektiğini o kadar bilmiyor ve o kadar çok korkuyordum ki bir çuval inciri berbat etmekten... Benim ona yazışım, daha doğrusu ortaya Cücü'yü atışım planlı bir şey değildi. Sadece Cücü gibi fukara bir kuşun ancak bize -biz de Şavşatlılar falan oluyor sanırım- ait olabileceğini düşünmüştüm. Koskoca Oktaygiller, arkadaşları da ondandı çünkü, ne yapardı Cücü gibi bir kuşla? Son yazdığıysa aklımı karıştırdı. Ne demek istemişti?

"Anlayamadım," yazıp gönderdim.

Aptallığıma doyamam çünkü ben. Uykulu yanım mı yazdı bilmiyorum ama aptal gibi göründüğüme eminim. Gibisi de fazlaydı, nasıl pişman oldum. Cool görünmek için yeni hesap açan Bahar'dan "alıklık akarken" temalı bir mesaj oldu yazdığım. Geri almak istedim ama lanet olasıca adam saniyesinde gördü mesajımı. O yazarken kafamı yastık kılıfının içine soktum. Çamaşır suyu kokuyordu kılıf, kokudan bayılmak istedim. Ah anne! Cevap geldi ve onu okurken de yastığın köşesini dişledim. Zorla zehirleyecektim kendimi.

"Yani kafes biraz küçük görünüyor."

Duvara baktım. Cücü'nün kafesi küçüktü ama bu küçüklük onu neyle kıyasladığımıza bağlıydı. Yani, tamam, İskeçelininki gibi büyük değildi ama ben ve odamı referans alıp orantılarsak Cücü ve kafesi de aynı ölçekteydi. Hesap yaptım, evet öyle sayılırdı. Boşuna mı onun hayatını kendiminkine benzetiyordum ben. Haliyle Oktaygillerin evi bizim evden büyük olurdu. Ne yapalım yani bizim evimiz küçük diye ağlayalım mı? Yine de Cücü'yü seyretmeye başladım. Kafesinde öylece oturuyordu. Gece oldu mu hiç ötmezdi zaten. Gündüzleri de yarım ağız. Hani kafesi daha büyük olsa bile kıçını kaldırıp dolanmazdı kafeste. Uçmak diye bir şeyi yapıp yapamadığını bile bilmiyordum.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now