34. Aşk Mahalli

30.7K 1.6K 1.2K
                                    





"Pişt!"

"Pişt, pişt!"

Bir kere daha "Pişt," dedi Efendi karşı balkonda elinde uzun bir rulo fırçayla boya yapan Yabancıya. Yabancı ıslığı kesip ardına döndü. "Bana mı seslendin komşu?"

"Sana dedim," diye yanıtladı Efendi. "Şu panjurları toparladıktan sonra benim eve de bir boya yapsak olur mu? O iş elimden gelmiyor. İstersen ben de senin pencere doğramalarına el atarım. Sıkma zeytinyağı buldum. Ahşabın ömrünü uzatır."

Yabancı ıslığıyla tutturduğu şarkıdan bir kuple daha okuyup "Hay hay!" dedi. "Bütün mahalleyi boyarım, sorun yok."

Aynı anda ardındaki duvarı gösterdi adama. "Ben de sana şey diyecektim. Şu pencerenin önüne bir saksılık yapabilir miyiz? Seninkiler gibi. Şuraya." Eliyle pencerenin bir alt kenarını bir de sol yanını gösterdi. "Şuradan sarksınlar istiyorum. Pencereye bakınca evvela çiçekler görünsün. Bahar seviyor onları."

Efendi adamın gösterdiği duvarlara bakıp "Olur ama meşe bulmamız lazım," dedi. "Elimden marangozluk gelir. İstersen şunu bitirince bir çarşı pazara çıkalım." Aynı anda yanı başındaki su dolu kovayı tekmeler gibi oldu. "Deterjan meterjan da lazım. Evin isini çıkarmak için ne var ne yoksa harcadım. Hep Ozan'ın bok yemeleri bunlar."

"Çıkarız," dedi Yabancı. "Çıkarız, hallederiz hepsini. Ben de yeni çiçekler alayım diyordum. Ama sen kızma çocuğa, ne yapacağını şaşırmıştı o da."

Efendi tam ağzını açıp o çocuğa bir şeyler sayıp dökecekken kendinden ufak olan Yabancının Ozan'a kıyamayışına içerledi. İçinden "Hey güzel Allahım, sen akıl fikir ver şu fukaralara," dedi. "Aşktı meşkti derken kendilerini unutuyorlar. Halbuki ne var mesele yapacak. O seviyor, bu seviyor dalaşmaya ne hacet..." diyerek yıkadığı saksılar kurusun diye güneşe doğru itiverdi. Sonra kendi kendisisne söylendi. "Ne vardı az bekleseler... Ne vardı gurura sarılmasa Ozan..." O sırada yolun ortasında yatan beden çekti dikkatini.

İnce bir küfürle yeniden sokağın karşısındaki eve seslendi. "Pişt pişt!"

Islığına dalmış olan Yabancı "Buyur komşu," dedi bir daha. Efendi kaşı gözüyle sokağı işaret etti. "Bunu ne yapacağız?" Yabancı fırçasının sapını omuzuna yaslayıp saate baktı. Vakit ne de çabuk geçmişti. Hesap edince "Bayadır yatıyor değil mi?" diye sordu. "Bir şey olmuş olmasın?" Korkmalı mıydı?

"Bir şey olmaz o domuza," dedi Efendi. "Taş gibidir de maksat işten kaytarmak."

"Yok ya," dedi Yabancı. "Şeyden sonra böyle oldu. Dokundu galiba..."

"Ona mı dokunacak?" Sinirle güldü Efendi. Sonra "Bir seslensen mi?" dedi. "Bana cevap vermez o." Bir daha baktı yolun orta yerinde iki seksen yatan adama. "Ben inersem isle kir pasla dolu şu kovayı döküvereceğim kafasına."

"Aman!" dedi Yabancı. Artık hır gür istemiyordu sokakta. Gülmeye Yaşayan İnsancıklar Mahallesiydi burası. Kahkaha Bulvarının ardında, Tebessüm Yokuşuna pek yakın; Gönül Kavşağının solunda, Kuş Cıvıltısı Sokağıyla Şişmiş Dudaklar Caddesinin kesiştiği beş evden ibaret bir çıkmaz sokaktı. Belediyenin kayıtlarında adı Dört Gökten Su Dalgası diye geçiyordu. Birtakım imar çalışmaları neticesinde kadastrodaki yeni adı Cennet Çukuru Yatağı diye geçmişti. Köşe parseldi, kıymetliydi, hemen ardında ucu bucağı görünmeyen gür yeşilli tarlalar vardı. Armutlu Bağları mevkiindeydi. Göğünde günün her saatinde öten kuşlarıyla bilinirdi ve muhitin eski insanları burayı Kuş Yolu Yortusu diye anardı. Su Bulunca Çiftliğinin köpürttüğü bereketli ovaların üzerine kurulmuştu. Son günlerde herkesin gözü bu sokaktaydı. Ucunda kıyısında boş bir ev bulmak için can atan sürüyle insan vardı. Bütün emlakçıların gözü sokağın boş kalan son evindeydi. Müşterilerine bu sokağı anlatırken kısaca Aşk Mahalli diyorlardı. "Aşk Mahallinde Kuş Cıvıltılı Ev."

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now