15. İhlal Edilmiş Sınır

25.4K 1.7K 3.6K
                                    




EYLÜL- 2017





*



"Döndüğümde karnın aç olsun. Lezzetli bir sürprizle geleceğim (:"

"Onu yarın yapsak olmaz mı? Leventlere geldim. Şimdi pizza söyledik."

"Evden çıkma demiştim sana. Ayağını neden zorluyorsun?"

"Valla zorlamadım. Levent kamyonetle aldı evden. Çok sıkıldım otura otura."

"Dört kat merdiven var Bahar. Zorla mı kıracaksın bir yerlerini?"

"Valla tek ayakla seke seke indim, oyun gibi. İnerken çok eğlendim hatta (:"

"Şirinelik yapma boşuna. Az sonra çıkacağım kütüphaneden, ben alırım seni taksiyle."

"Yok Levent bırakacak kamyonetle, boşuna taksiye binme. Erken değil mi daha kütüphaneden çıkmak için?"

"Erken de evde bir çocuk var, sözümü dinlemiyor. Mecbur gidip başında doktorluk yapacağım."

İçinden "sensin çocuk" dedi Bahar. Tam cevap yazacakken "Al bakalım," diyerek elinde büyük bir tepsiyle geldi Levent.

Küçük salonda sırtlarını koltuğa vererek yere oturmuşlardı zira Bahar otururken bacağını uzatmak istiyordu. Eklem bağlarında ezilme demişti Doktor Ozan İskeçeli bu duruma. Ama sonra bin türlü ısrara rağmen bir de röntgene götürmüştü kızı. Yoktu işte kırık falan. Davul gibi şişmiş bir ayak bileği ve ağrısından ibaretti her şey. İyileşirdi zamanla, ne olacaktı ki? Asıl hasar içeride bir yerdeydi. Bahar orayı göstermek bir yana, ona bakmak bile istemiyordu. Mümkün olsa bütün gün yatakta dururdu. Aşık ve Narin'in yanına bir yatak serer ve oradan hiç kalkmazdı. Şayet ona sıkıca sarılacak bir Ozan da varsa... Hayattan başka bir şey istemiyordu.

Dopdolu üç ayın ardından İstanbul'a dönüşünü böyle hayal etmemişti. Ağlaya ağlaya Şavşat'a giderken gülerek İstanbul'a döneceğini zannetmişti. Oysa yine gözyaşlarıyla binmişti Trabzon otobüsüne. Oradan havaalanına giden belediye otobüsüne ve nihayet İstanbul uçağına. Aralıklarla ağlamıştı gözleri. Uçakta yanında bir adam oturmasa ağlaması daha rahat olurdu belki ama hem üzerine basmak zorunda kaldığı ayağın acısı hem de içindeki volkandan taşanlarla olabildiğince rahatsız bir yolculuktu bu. Sessiz ağlama üzerine bir miktar çalışması gerekirdi belki.

Bir de her duygusunu gözyaşlarıyla ifade etmemeyi bilseydi... Mesela havaalanından çıkıp Ozan'ı gördüğü an, gözünden akanlar mutluluk gözyaşlarıydı. Ama ayağını yine ve yeniden dövmüşler gibi acıyla ağlamıştı. Hatırında kalandan bile güzeldi Ozan'ın kokusu. Telefon ekranında gördüğünden yakışıklıydı yüzü. Boyu daha uzun ve sesi telefondakinden daha güleç... Bir yolculuğun başında ya da sonunda insanların omuzun konan heyecan ya da üzüntü ve hatta tedirglinlikle dolu olan havaalanı kalabalığını ve tarifsiz gürültüyü birbirlerine sarılarak bastırmışlardı. Uzun uzun, sımsıkı ve öpücüklerle dolu bir andı bu. Sanki dünyada sadece ikisi varmış gibi. Daha fazla konuşmamışlardı sonra. Ozan, Bahar'ın kırmızı valizini tutmuş, sırt çantasını yüklenmiş ve koynuna sıkı sıkı bastırdığı koliyi elinden almıştı. Bir tek onu bırakmak istememişti Bahar. "Bende kalsın," demişti. Başına bir şey gelmesinden korktuğu içindi bu hali. "Annemin sana gönderdiği pekmezler var da içinde," demişti Ozan'ın soran gözlerine karşı.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now