28. İki İzmarit

23K 1.4K 2.5K
                                    



*




Hayaller kurmakla meşguldüm. Tuhaftı çünkü bu hayaller geleceğe yönelik değildi. Geçmişi onarmaya çalışıyorlardı.

-Sigmund Freud





*



TEMMUZ 2018, ABD - Kaliforniya, Los Angeles


*



Yokuşlu sokaktaki sarı evin verandasında bir kız oturuyordu. Hemen her gün, aynı yerde, saatlerce ve sessizce... Kimi kez saçının örgüsüyle oynuyordu, kimi kez ayakkabılarının bağcıklarıyla.

*




Oktay, ameliyatın ertesi günü akşam saatlerinde eve dönmüştü. Yanında bir hemşire, bir de babası vardı. Gün aşırı bir doktor uğruyordu eve. Bugün üçüncü gündü ve Bahar, pansuman yapan doktoru salonun bir ucundan yanağını duvara yaslayarak izlemişti. Oktay'ın göbeğinin alt yanından kasıklarına doğru, Bahar'ın bakmaya utanacağı bir yerde, beş altı santimlik bir yarası vardı. Üç de küçük deliği. İyisin demişti doktor. Sonra bir dizi kuraldan bahsetmişti. Küçük yürüyüşler serbestti, ağırlık kaldırmak, bisiklet sürmek, koşmak, yorulmasına sebep olacak her türlü sportif faaliyet, üşümek, üşütmek, çok terlemek, hijyenik olmayan her şey ve -şimdilik- tek başına araba kullanması yasaktı. Birkaç şey daha demişti adam ama Bahar takıldığı kelimeler sebebiyle cümleleri kaçırmıştı. Beslenme önemliydi. Neler yiyebileceğini uzun uzun saymıştı doktor. Evden çıkarken görevliye, Donna'ya, bunun için bir liste de bırakmıştı. Alkol yasaktı. Seks yasaktı. Uyuşturucu kesinlikle yasaktı.

Oktay adama tek bir kelime bile etmemişti. Bahar, onun doktoru dinleyip dinlemediğinden bile şüphe duymuştu. Zaten doktor evden çıkar çıkmaz Oktay da yataktan kalkmıştı. Ve onun ayaklanmasıyla Bahar'ın dört günlük özgürlüğü son bulmuştu. Bundandı verandaya çıkıp bahçeye inen üç basamaktan birine oturması ve gün batımının vurduğu sokağı seyretmesi.



*


Los Angeles'ta yaz mevsimi Bahar'ın alışık olduğu sıcaklıkların üzerindeydi. Kaldıkları ev, Ayşe ablanın da dediği gibi denize çok yakındı. Yokuş aşağı bir sokaktaydı ve sokaktaki bütün evler birbiriyle yarışırcasına güzeldi. Sınırı bir telle ya da çitle çevrilmemiş yeşil bahçelerin içinde geniş pencereli, rengarenk evler vardı. Çoğunluğu tek katlıydı ve tepelerine kiremit çatı oturtulmuştu. Kaldıkları evin uçuk sarı duvarları vardı ve o da diğerleri gibi tek katlıydı. Ama içi öyle genişti ki, Bahar bu büyüklük içinde kimin evde olup olmadığını anlamakta güçlük çekiyordu.

Geleli bir haftayı doldurmuştu. Geldikleri gecenin sabahında Oktay ve Refik bey hastaneye gitmişlerdi. Bircan hanım ve Eray, onlardan önce özel bir jetle Amerika'ya gelmişti. Devamlı dillerinde dönen bir ameliyat meselesi vardı ve Bahar bunun organ nakli olduğunu Refik bey telefonda konuşurken anlamıştı. Oktay'ın bir böbreği Eray'a takılacaktı. Ne tuhaftı. Bir şeyleri merak etmişti de soracak hali yoktu. O, beraberlerinde taşıdıkları sekiz valizden biriydi. Evin sundurmasının altına şoförün bıraktığı valizlerden biri. İçeri buyur edilince girmiş, sen şuraya geç dediklerinde de geçmişti. Çatıya çıkan merdiven altında küçük bir oda vermişlerdi ona. Derli toplu, aydınlık ve klimasız bir oda. Yine de sevmişti burayı. Penceresi sokağa bakıyordu. Öyle sakin bir sokaktı ki, gün içinde sokaktan geçen üç beş yabancıyı saymazsa hangi evde yaşam olduğunu, hangi ev sakinlerinin kaçta uyandığını, kimlerin sabah denize yürüdüğünü ve akşam barbekü yaktığını gözlemlemek kolay olmuştu.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now