45. Eldivenler ve Yüzükler

19K 1.1K 629
                                    



*

"Sonunu bildiğin bir hikâyeyi yine de dinler misin?"

"Seksen dört yılının başıydı İskeçe'den İstanbul'a gelişim. Okulunu taze bitirmiş, daha doğru düzgün sakalı çıkmamış tıfıl bir gençtim. Oğulcan'a bakınca kendi gençliğimi görür gibi oluyorum bazen. Uzun ama zayıf, çelimsiz bir oğlan. Üstelik ondan büyüktü yaşım. Yirmi iki yaşındaydım. Gören anca on yedi on sekiz derdi. Haliyle iş yapacak adam gibi görülmem zordu. Oysa cebim nasıl para dolu. Özgüvenim gökyüzünde. Hiçbir şeyden, hiç kimseden korkum yok.

Okulun bitmesi için zor sabretmişim, on altı yaşından beri İskeçe'de, Gümülcine'de eğlence sektöründe çalışmışım, oralar dar gelmiş, büyük denizlere gözümü dikmişim, babam gibi güvendiğim adamların "gel" demesiyle İstanbul'a ayak basmışım, yeni bir ülke bile korkutmamış gözümü, çok para, çok büyük hayaller, sektöründe parmakla gösterilen adam olmak için gelmişim... Nereden başlayacağımı bile bilmezken ne büyük riskmiş, ne cesurmuşum diyorum şimdi.

Adnan abi vardı, senin yapamayacağın tek bir şey bile yok Rafet derdi... İçim havayla şişe şişe yürümüşüm bu yolda. Güya Yenikapı'daki büyük bir gazinoya küçük ortak olarak girecektim. Üç ayda getirdiğim parayı yiyip bitirdiler de zırnık kazanamadan İskeçe'ye döndüm. Büyük tokat yedim ama aklım başıma geldi. Ticaretin iki haritası varmış, öğrenmiş oldum. Biri kanun biri de kanunun arka sokakları. Biri seni hapse götürür diğeri doğrudan mezara. Çulsuz kalmak, borçlu çıkmak inan bunlar basit sonuçlar... Ben ölmedim ama diğer her yolun tadına baktım.

Bir daha avuç açtım anneme. Gitme dedi, yapma etme dedi. Babamı arkama aldım da bir daha döndüm İstanbul'a. Evvela bir avukata dayadım sırtımı. Sonra arka sokakların muhtarlarını buldum. Çok para döktüm ama bu kez Kumkapı gazinolarından birine ortak olabildim. Üç sene boyunca eşek gibi çalıştım. Patron değildim. İnan bana patron olma hevesim de yoktu. Önce pişecektim. Her boku tadıp görüp öğrenecek, sonra patron olma hevesine bürünecektim. Yaptım da Bahar. Üç senenin sonunda getirdiğim para kadar anca param vardı. Ama zararda değildim. Çünkü işi öğrenmiştim. Bir sürü insan kazanmıştım, işte en büyük kârım buydu.

Sonra başladı benim kendi imparatorluğumu kuruşum. Seksen yedi yılında gazinodaki ortaklıktan ayrıldım. Gece kulübü açtık bir arkadaşla. Bu kez gerçekten güvenilir biriyle el sıkıştım. Ben yüzde kırk hissedardım. Çünkü niyetim gece kulübü işinde kalmak değildi. Burayı işler hale getirip kendi tavernamı açmak istiyordum. Yoktu çünkü. Üç sene İstanbul'u arşınlamıştım da hayalimdeki meyhaneyi görmemiş, duymamıştım. O zamanlar İstanbul'da olup da rakısını içmediğim tek bir meyhane yoktur. En lüksünü de en sefilini de gördüm, oturdum. Her birinden ayrı tat aldım ama hayallerimde hep kendi mekanımı süsledim. Her sarhoşluğum Xanthi Tavernasında bitiyordu. Bu sırada sadece iş öğrenmedim. Güvenilecek insanlar seçti gözüm. Güvenilmeyecekleri de tanıdım.

Bir abinin tavsiyesiydi; iş kurmadan önce silah ruhsatı al demişti bana. Silah kullanmayı bil. Duyunca sersemlemiştim ama hakkı vardı, dediğini yaptım. Daha önce kuş vurmamış insanım, nereden bileyim... Poligona giderdim ara sıra. Parasını ödeyip beni kollayacak insanlar satın almadım. Gönlünü bağlayıp arkamda duracak arka mahalle insanlarım oldu. Çok çetrefilli işler. Bak işte orada sadece dilbazlığım kazandı. Sevdirdim kendimi. Hayalimdeki Xanthi Tavernasının açılışını bekleyen ahbabım çoktu. Yine büyük oynayacaktım. Söz vermiştim kendime. Sıçarsam kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp İskeçe'ye dönecektim ama sıçmayacaktım. Buydu sözüm.

Ticaretin yarısı paraysa öte yarısı sadece cesaret. Benim cesaretim her şeyimden çoktu ve sadece yirmi beş yaşındaydım. İlk tavernamı nerede açacağım mühimdi. Aylarca İstanbul sokaklarında gezdim. Bazen hiç tanımadığım insanlara sorardım. Meyhane açsan nereyi seçersin derdim... Pek azından Beyoğlu lafını duydum. Beyoğlu'nda meyhane gırla... Birkaç kişi sözleşmiş gibi "Beyoğlu'na hiç yanaşma," dedi. Neden dediğimde oranın demirbaşları var demişlerdi. Bir bir saydılar o demirbaşları. Her gün birine gittim. Tıka basa yedim içtim. Neydi milleti buraya çeken? Beyoğlu'nu tanımaya çalıştım. Kararsızdım, düşüne düşüne delireceğim sandım. Sonra bir gece, Refik Meyhanesi'nden çıktım da, Çiçek Pasajına bakıp durdum. "Burası," dedi içimden bir ses. Bir sürü hayıra karşı orayı seçtim.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now