21. Mutlu Seneler

30.2K 1.5K 4.5K
                                    










2017, ARALIK SONU





*





"Kâinatın en yakışıklı doktoruna,

Sana mektup yazmak, bir ordu dolusu askere atkı örmekten daha zormuş meğer. Katlettiğim kaçıncı yaprak bu inan ki bilmiyorum. Bu yeteneksizliği de kendime mi mâl etmeliyim yoksa her gün gördüğün birine mektup yazmak saçma olduğundan mı bu kadar zorlandım, onu da bilmiyorum. Böyle söyleyince serzenişte bulunmuş gibi oldum. Sakın ha seni her gün görmekten usandığımı zannetme. Seni görmediğim bir İstanbul'u hayal etmek bile öyle zor ki! Üstelik İstanbul'u senin evinden daha güzel görebileceğim bir yer de yok. Böyle söyleyince de "buldumcuk" gibi olmamışımdır umarım. Yani seni sadece bana evini açan bir insan olduğun için sevdiğimi, daha doğrusu bu mektubu kaleme aldığımı düşünmeni istemem. Yazmak ne zormuş Ozan! Aslında konuşarak kendimi ifade etmek yeterince zor değilmiş gibi yazdığım için kendime gülüyorum. Niçin yazdığımı ya da burada ne yazması gerektiğini de bilmiyorum ama bana izlettiğin şu son filmde, hani iri bir evlatlık çocukla anne arasındaki şu şeyde, yılbaşı ağacına yüklenen anlam, daha doğrusu bir aile olmanın derinliği çok hoşuma gitti. Bana yazma motivasyonu sağlayan da buydu. Gördüğün gibi cümlelerin arasında onları birbirine sıkı sıkıya dikmek için çırpınan bir iğne ve iplik gibi geziyorum. Böylece birbiriyle hiç ilgisi olmayan şeyleri birbirine bağlayarak bir mektup oluşturacağımı zannediyorum.

Az önce internette "mektup nasıl yazılır?" diye aradığım da doğru. İlkokul bilgilerinin içinde gezmek dizime kadar gelen bir suda yürümek gibiydi. Keyif vermedi ve sonunda bildiğimi okumaya karar verdim. Bu kadar çok saçmalamamın sebebi bu.

Yazmak, yüzüne bakarak konuşmaktan zor dedim ama yüzüne bakarak konuşmak da her zaman pek kolay olmuyor. Bunun birden çok sebebi var. Bir kere insana söyleyeceğini unutturan bir yüzün olduğunu ikimiz  de biliyoruz. Detaylarına takılırsa insanın aklı karışıyor. Mesela ben sana bir şey anlatırken sen gülümsüyorsun ve ben yanağındaki çukura pata küte düşüyorum. Kendisini -yüzünü yani- yürümek için çok tehlikeli bulduğumu söylemiş miydim? Yolun ortasında peyda olmuş asfalt çukuru gibi. Arabayla girsen tekerin orada kalır, yaya girsen kafan gözün yamulur. Tehlikelisin Ozan!

Tabii bu zigamatikus major kas ayrıklığını bir kenara bırakacak olursak, (valla kitaplarını karıştırmadım ben de genetik okuyorum, arada hatırla bunu!) gamzelerinden daha tehlikeli olan şeylerin de var. Sırıtmadan oku şunu! Gözlerinden bahsediyorum çünkü. Çok sırıtınca gözlerin ince çizgilere dönüşüyor ve verimliliği düşüyor. Gülmeden bakarsan fena. Diyeceğim iki laf varsa birini unutuyor, diğerini de tersinden söylüyorum. Her zaman böyle değil tabii. Bazen de gözlerine bakınca derin bir uykuya dalmak istiyorum. Ormanın orta yerinde uyurken güvende hisseder mi bir insan? Ben, sen varsan ateşlerin orta yerinde bile uyuyabilirim. Sen varken yanmayacağımı biliyorum. Ama yanacaksam da, başka bir seçenek kalmadığına inanırım. Sen benim için elinden geleni yapmışsındır, biliyorum. Kızma hemen, her şeyin kötüsünü düşünüyor değilim. Uyku dediğin nedir ki, elbet kalkılır. Ben uyandığım zaman, senin yanı başımda olduğunu bilirim. Uyumamışsındır, gözlerin yorgundur. Bense hiç üşümemişimdir, sen gözlerinle beni örtmüşsün, bana sarılmışsındır. Sıcacıktır onlar, içim ısınır. Gözümü açarım, enerjinle yerimden kalkarım. Yazın çimene, kışın halıya basmak gibisin sen. Bir yanım ferah, bir yanım hep huzur.

Şavşat'ın kışı yamandır. Hatta bizim orada kış, evreni uzun ve derin bir uykuya yatsın diye zorlar. Ayak uydursak ne iyi ama insan olarak doğaya aykırı davranmakta üstümüze yok! Bazen bir kar başlar, günlerce durmaz. Hayat durur, kar durmaz. Pencereden dışarı baktığımda beyazdan başka görülecek bir şey yoktur ve yazın bir daha asla geri dönmemek üzere bizi terk ettiğine inanırım. Daha doğrusu küçükken böyle olacağına inanırdım. Korkardım. Yazı özlerdim, sıcağı, çiçekleri, kuşları, kurbağa seslerini bile! Ama sonra, günden güne o beyazlık yok olurdu. Eninde sonunda bahar gelirdi. Gökyüzü beyazdan maviye, yer yüzü ise yeşile dönerdi. Ağaçlar çiçeklenir, dağların yamacını insanlar sarardı. Kimisi en tepelere kadar tırmanırdı.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekWhere stories live. Discover now