8. Prenseslik Müessesesi

20.4K 1.7K 1.7K
                                    




2017-MART




Hayatımın en güzel akşamı Ozan'la yemek yediğim akşamdı. Daha önce hiç o kadar güzel bir yerde oturup yemek yemedim. Öyle yemekler de yemedim. Hiç "öyle" içki içmedim. Hiç canlı canlı şarkı söyleyen bir insanı, yani öyle sahnede, dinlemedim. Üstelik kadının sesi öylesine hayranlık veren bir sesti ki, başımı yastığa koyduğumda hâlâ onu duyuyordum. Öyle dedim Ozan'a uyumadan önce. Anlayamadı beni ama kulağımı gösterip "Şurada," dedim. "Şurada duruyor kadının sesi." Öyle demiş olmalıyım. Bu bir rüya olamaz öyle değil mi?

Daha önce hiç ağlayan erkek de görmedim. Ozan yanımda ağladığı zaman, onun annesini yitirmiş olmasına üzüldüğüm için gözyaşı dökmüş değilim. Hiç annemi kaybetmedim, bu duyguyu bilemem. Ama onun annesini özlemesine çok içerledim. Çünkü ben de annemi özlüyorum. Onun varlığının hayatım için ne ifade ettiğini bilmeden; onu sadece, yalnızca, en yalın haliyle özlüyorum. O yüzden Ozan'ı anladım. Onu anladığım zaman da, gözyaşım kendiliğinden düşüverdi, engel olamadım.

Hiç "öyle" dans eden insanlar görmedim, hiç tabak kıran insanlar görmediğim gibi. Çok fazla film izlemiş değilim ama izlediğim çoğu dizinin sevdiğim aşk sahnelerini düşününce, orada öylesine dans eden adam ve kadın bütün izlediğim dizi çiftlerinden daha "aşık" duruyordu. Belki rol yapmadıkları içindir bu. Belki de aşkı dans gibi bir kostümle sundukları içindir. Çünkü beden dili, insan dilinden daha keskin. Bir de insan dili kolayca yalan söyleyebiliyor, beden dili bu konuda çok yeteneksiz.

En önemlisi hiçbir erkeğin bana öyle sarılmasına izin vermedim. Hatta Ozan'ın bana sarılmasından daha garip olanı benim bundan rahatsız olmamamdı. Kendimi kötü hissetmedim, rahatsız olmadım, ayıp bir şey yaptığımı düşünmedim. Aksine bunu her gün yapıyormuşum gibi ona yasladım sırtımı. Birine yaslanmak fikri hoşuma bile gitti. Çünkü Bahar bir şeyleri tek başına yapmak için fazla cahil. Görgüsüz. Düşünmek bazen onu o kadar çok yoruyor ki, Bahar kabuğuna çekilen bir kaplumbağa gibi içine kaçıyor. Onu arasam bulamıyorum. Bir şey sorsam cevap vermiyor, bilmiyor çünkü. Bahar olarak gidip Ozan'a sarılamam. Ama Ozan bana sarılırsa buna karşı koymam. Ozan gel dese gelirim, git dese giderim. Genel bir kaide olduğu için demiyorum. Öyle olmadı mı şimdiye dek? Peşimden koştu, tanıştık. Gel gezinelim dedi Maçka'ya gittik. Kahve içelim dedi, içtik. Şuraları gez dedi, çıktım gezdim. Evimden git dedi, gittim. Yurda geldi, aşağı in dedi, indim. Sahile gidelim dedi, gittik. Dışarı çıkalım dedi, çıktık. Sarıldı, karşılık verdim. Bende kal dedi, kaldım. Ozan ne dese yapıyorum. Yapmışım yani. Ozan'ın yerinde başkası olsa... Kim olacak ki? Naçizane bu hayatta Bahar'ın yanında duran kaç kişi olmuş? Ozan ve İbrahim. İbrahim bana o eteği al dedi ve aldım. O kadar. Kısaca birinin Bahar yerine karar vermesi, bilmediklerini cevaplaması, saçmalarsa onu susturması ve daha nicesi Bahar'ın işine geliyor, onu rahatlatıyor. Rahatlayan Bahar'a gelince...

Daha önce hiç o kadar gülmedim.

Bir şey daha var, ilk kez taksiye bindim. Bu kısmı çok iyi hatırlamıyorum. Oradan çıkışımız, Ozan'a bütün yükümle sarılıp kalmam, Ozan'ın beni taksiye oturtması, benimle beraber gülmesi, takside de yanıma oturup bir koltuğun sırtıymış gibi bana arka çıkması... Sarhoş değildim ama apayık bir kafam da yoktu. Bir şeyleri unutmuş değilim ama yalnızca çok güldüğümü hatırlamak işime geliyor. Kapıdan çıktığımızda bir akşamüzeri girdiğimiz acı kırmızı otelin, gece görüntüsüne baktığımı da hatırlıyorum. Ahşap panjurlu pencerelerden biri açıktı. İçeriden loş bir ışık yükseliyordu. Uçuşan bir perde vardı. O odada olmak istedim. Hatta Ozan'a bir gün o otelde turist gibi kalmak istediğimi de söyledim; Ozan "Tamam," dedi. "Kalırız." Halbuki neden beraber kalalım? Ama buna da güldüm. Gülme fukarasının teki olduğumdan, içimde sakladığım ne varsa döktüm gitti.

Uyumadan Önce Tuttuğum DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin