Bölüm 25

947 25 19
                                    

Barış...

Mutfak balkonunda sandalyeye oturmuş Fırat'tan arakladığım sigarayı tüttürüyordum. Normalde sigara içmeyi sevmem, hatta annem görse bu durumdan pek hoşnut kalacağını da sanmıyorum.

Kötü bir çevrem olmamıştı hiç. Bütün arkadaşlarım temiz, işinde gücünde, iyi aile terbiyesi almış insanlardı. Zaten sonradan en iyileri de Kayra ve Buğra olmuştu. Onlar benim canım, ciğerim, ailem, dostum, her şeyim olmuştu. Ama onların da kötü huyları yoktu.

Can sıkıntısından aşağıya inmiş, isminin Fırat olduğunu öğrendiğim çalışanlardan biriyle sohbet etmiş, masada sigara paketini görünce uzanamadan edememiştim işte. Bir kere de ben yanlış bir şey yapayım şu hayatta bu kadarını da hakettim bence.

Parmaklarımın arasındaki sigaradan bir nefes daha aldım. Ne zaman yalnız kalsam içime çöreklenir bu his. Boşluk. Kalbimin dört odacığında yankılanan his... Herkes evinin kapısını kilitleyip gitmiş gibi...

Arkadaşlarımı, evimi, annemi bile özlemiştim. İçimin karanlık dehlizlerinde kaybolurken gözüm masadaki küllüğe ilişmişti. Sigaram kendi kendini içmişti. Sevmediğimi söylemiştim. Belki de yanıma bir dost almak istemiştim ama sanırım sigara pek iyi bir fikir değildi. Ardı ardına gelen öksürük krizleriyle hemen masadaki suya uzandım. Kana kana içtim suyu. Allah aşkına bu zehiri nasıl içiyorlarmış ya. Şu an kendimi zehirlediğime inanamıyorum. Neyse ilk ve sondu sanırım.

Arkama yaslandım ve son günlerde yaşananları düşündüm. Kayra'yı aramaya yelteneli ve üstüne gelişen saçma sapan olaylar sonrası bir kaç gün geçmişti. Konunun üstüne gitmemiştim. Sonuçta bu annemin bana cezası gibi bir şeydi. Can kardeşlerimi de bu olaya karıştırmamaya karar vermiştim. Bu benim annemle olan bir meselemdi sonuçta. Onlar bana ulaşmaya çalışmıştır eminim annem onları bir şekilde kandırıp yollamıştır.

Karşımdaki sandalye de Supi ve Şeker oturuyordu. Valla onlar bile çok iyi dost olmuştu. Ama Ece ile ben daha bir yol katedememiştik. Kedi köpek gibi birbirimizi yiyip duruyorduk. Kızıl saçları ile bana çok tanıdık birini hatırlatsada 'asla kim olduğunu hatırlamıyorum' yine de çok güzel bir kızdı. Ama çokta sinirli. Bazen tırsmıyor da değildim yani kendisinden.

Bir araba sesi duydum sonra. Sanırım Ece gelmişti kızıl cadı olanından. Sandalyeden kalkıp siyah trabzana doğru yürüyüp dirseklerimi koydum. Ece'nin arabasıydı ama bir başkası kullanıyordu.

Önce Ece arabadan indi ardından bir adam. Ece ayakkabılarını eline almış etrafa gülücükler saçıyordu. Sesleri kulaklarıma doldu.

"Ben dedim ama sana o son kokoreçi yemeyecektik." dedi sırık bey. Ben burada derbeder hanımefendi kokoreç partilerinde.

"Bence her hafta bunu tekrarlamalıyız." dedi bizim cadı. Tabi canım her hafta gidin siz çekinmeyin.

"Asla! Senin keyfini yerine getirmek için fiziğimi bozamayacağım." dedi adını bilmediğim tip. Hayır yani fiziği olsa neyse diyeceğim.

"Nankör" dedi Ece. Ardından adam Ece'nin kulağına eğilip bir şeyler söyledi.
Ece sesli bir kahkaha patlattı. Bu kadar gülünecek ne söylemişti acaba?

Ardından Ece kafasını kaldırıp bana baktı.

"Sen öyle san canım." dedi.

Bu kimdi şimdi iyice huzursuzlanmıştım olmayan keyfimde çoktan kaçmıştı zaten. Demek bu kılkuyruk için bu kadar giyinip süslenmişti sabah. Beyazlar içinde bir elbise giymiş melek gibi olmuştu.

Bu kalbimdeki huzursuzluk da neyin nesiydi şimdi. Bana eski bir hissi hatırlatmıştı yine.

Aralarında geçen bir kaç muhabbet sonrası Ece adamın yanağından öptü. "Bu arada göbeğin çıkmış bile." dedi. Ardından sesli bir kahkaha patlatıp koştu, göz ucuyla bana baktı ardından kapıya doğru ilerledi. Kılkuyruk da arkasından aşıkmış gibi baktı sonra Ece'nin arabasına binip gitti. Ece'nin arabası yani. Onu kullanacak kadar yakın biri.

Ece'yi ilk defa bu kadar mutlu görüyordum. Tabii başkasına güller gülücükler bana sadece dikenler. Kalbimdeki tuhaf hissi gizlemek için odama gittim yatağıma uzanıp yorganı üzerime çektim. Şeker de çoktan tırmanıp yanıma yatmıştı. Göz kapaklarım istemsizce kapandı.

Rüyamda kızıl saçlı bir kadınla yalnız çok güzel bir kadınla deniz kenarındaydık. O süslü bir masada oturmuş ben ise elimde papatyadan yapmış olduğum tacı tutuyor ona yaklaşıyordum. Bana bakıp gülümsedi yüzümde güller açtı. Yaklaştım daha çok yaklaştım. Ben yaklaştıkça masa uzağa gidiyordu sanki.

Her seferinde daha da hırslandım ve bu sefer elimde ki taç uçmuş bende koşmaya başlamıştım. Koştum, koştum ne kadar koştum bilmiyorum ama birden büyük dev dalgalar benim ulaşamadığım masaya doğru gitmeye başladı. Masayı yerle bir ederken kızıl saçlı güzel kızı da dalgaların arasına aldı.

Yetişemedim koşmak istedim yardım etmek istedim olmadı. Yapamadım. Sanki bir şey beni tutmuş gidemiyordum.

Birden etrafıma baktım ve bacaklarımın kuma gömüldüğünü gördüm. Çok uğraştım çok çabaladım olmadı kıpırdatamadım. Karşımda sellere karışıp giden kızıl saçlı kadın. Yardıma muhtaç birisine yardım edemeyen ben. Çığlık çığlığa bağırırken dalgalar bana doğru geldi ve ben kaçamadım.

Dalgaların içinde kendimi bulduğum an ter içinde yerimden sıçrayarak uyandım. Ayaklarıma baktım ellerime baktım. Buradaydım yaşıyordum.

Peki bu kalbimdeki tarifi mümkün olmayan sızı da neyin nesiydi o zaman. Neden içim acıyordu şimdi? Rüyamda gördüğüm o kadında kimdi? Neden onu kurtaramadım?

Neden?

Neden?

...

Otostopçu Kız (Tamamlandı) Where stories live. Discover now