~2.Bölüm~

157K 8.2K 1.6K
                                    


Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.🤍


Kahverengi çekmeceyi açıp, babasından kalan silahı alıp beline koydu genç ağa. Silahı sadece çiftlik evinde kardeşleri ile atış yaparken kullanıyordu. Lakin yinede her sabah yanına almadan çıkmıyordu. Çünkü dostundan çok düşmanı vardı, ne olur ne olmazdı. Yatağın üzerinde duran siyah ceketini aldı ve odasından dışarı çıktı. Ağır ağır merdivenlerden inerken bir yandanda siyah  ceketini üzerine giyiyordu. Payedâr konağı bugün oldukça sessizdi. Normalde her sabah ikiz erkek kardeşlerinin bağırması ve kavga sesi olurdu. Ya da kız kardeşi Ayşe'nin okula gitmemek için yalvaran sesi. Anası Ezma Hanım'ın ise sabah erkenden odasına gelip onu uyandırması lazımdı! Ve en önemlisi Yâdesi Zelal Kadın'ın baston sesi yankılanırdı. Lakin bu sabah hiçbiri yoktu! Hayır olsun dedi içinden Yusuf Mirza. Bu sessizlik hayra çıksın dedi ve adımlarını  büyük salona yönlendirdi. Belkide hepsi kahvaltı yapıyordur diye düşündü ama kahvaltı masasında sadece Yâdesi vardı. O da herkesin yokluğunu fırsat bilmiş bal yiyordu! Hemde kaşık kaşık! Yusuf Mirza başını olumsuz anlamda salladı ve adımlarını hızlandırdı. Gidip Yâdesinin önünden bal kasesini alıp masanın diğer ucuna koydu.

Zelal Kadın kaşlarını çattı ve huysuz torununa baktı...

"Rojbaş, Yâde"( Günaydın, babanne)
dedi sesindeki kızgınlıkla. Bu kadın hiç kendini düşünmüyordu! Şeker hastasıydı. Çok şekerli şeyler yemesi onu ölüme kadar götürürdü. Lakin Yâdesi her fırsatta küçük bir çocuk gibi gizli gizli odalarda, şekerleme, çikolata gibi şeyler yiyordu. Bir çok kez yakalamıştı ve elinden yediklerini aldığı zaman her defasında kafasına baston yemişti.  

"Rojbaş Yusuf Ağa." dedi umursamazca. Ne var beş dakika daha geç gelse de şu baldan biraz daha yeseydi. Sinirlenmişti Zelal Kadın torununa, hemde çok! Hiç şeker yemesine  izin vermiyordu.  O da insandı, canı çekiyordu şekerli şeyler.

"Hiç bana kızma Yâde, doktor sana şeker yeme dedikçe sen kaşık kaşık bal yiyorsun." dedi kara gözlerini Yâdesine çevirirken. Yâdesi ise hiç oralı olmamıştı bile. Çayından bir yudum almış, torunu duymamazlıktan gelmişti. 

"Günaydın ağam."dedi evin çalışanı Esma Hanım. Bir yandan da çay dolduruyordu. Ağasının aşağı indiğini görür görmez hemen çaydanlığı almış ve soluğu büyük salonda almıştı. Yıllardır bu konakta çalışıyordu. Konakta ne var ne yok hepsini bilirdi. Konağın en güvenli çalışanıydı.

"Günaydın Esma abla, anamlar nerede? Bu sabah hiçbirinin sesi çıkmıyor." dedi tabağına peynir koyarken. Esma Hanım gözlerini evin büyük hanımı Zelal Kadın'a çevirmişti. Zelal Kadın kaşıyla sen git işareti yaptı. Esma Hanım hızlıca odadan çıktı. Çünkü birazdan Yusuf Ağası duyduklarıyla ya bağıracaktı ya bağıracaktı! Sinirli adam değildi Yusuf Mirza, damarına basılmadığı sürece değildi.

"Ananları bana ne diye sormazsın?" dedi kaşlarını çatarken. Zelal Kadın kaşlarını çattıkça anlının çatındaki deqde geriliyordu.

"Siz güzellik uykunuzdan geç uyandığınız için haberiniz yoktur sandım hanım ağam. Kusura bakmayın." dedi ve önündeki çay bardağına uzanıp aldı. Yâdesi evin en geç kalkan insanıydı. Erkenden uyanınca huysuz olurdu. Ve Yusuf Mirza Yâdesine takılmayı, onu sinirlendirmeyi çok seviyordu!

"İkizler çiftlik evine gitti at binmeye, bacın okula gitti. Anan da teyzen Diyar Kadın ile sana kız istemeye gitti." Lafı hiç dolandırmadan söylemişti Zelal Kadın.

PAYEDÂR(TÖRE) /TAMAMLANDI\Where stories live. Discover now