~4.Bölüm~

178K 8.1K 1.6K
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.🤍

O kadar hızlı geçmişti ki günler, gelip çatmıştı söz günü. Payedâr konağı en erken saatte kalkmış ve Şırnak'tan gelen misafirlerini  karışlamışlardı. Zelal Kadın, elindeki bastonu ile konağın terasında gelen misafirlere bakıyordu. Bu konağı en son oğlu Berzan Ağa'nın ölümünde bu kadar kalabalık görmüştü. Kan davasına kurban olan oğlu Berzan Payedâr. Şimdi yıllar sonra Yusuf Mirza'nın sözü için kalabalıktı. Mutluydu Zelal Kadın. En çokta o huysuz torunu evleneceği için mutluydu. Elindeki bastonuna yüklenerek arkasındaki koltuğa geçip oturdu. Akşam söz vardı. Yusuf Mirza ve erkek kardeşleri çarşıya çıkmıştı tıraş olmaya, birazdan gelirlerdi.

"Yâde, Yâde." Torunu Ayşe'nin bağıran sesini duymasıyla gözlerini devirdi. Ne diye bağırıyordu bu deli kız. Evin en küçük kızıydı Ayşe, evin göz bebeğiydi. Babası Berzan Ağa'yı hiç tanımamış, görmemişti. Ağabeyi Yusuf Mirza ona baba yokluğunu hissettirmemek için elinden geleni yapmıştı. Onun okuması içinde şimdi  elinden gelenin daha fazlasını yapıyordu. Ama onun aklı okumakta değildi! Çok şımarık büyüyordu Ayşe!

"Ne diye bağırıp durursun, anasını kayıp etmiş itin eniği gibi?" Ayşe, Yâde'sinin sözleriyle bozulmuştu. Birgün ya birgün! Güzel birşeye benzetsindi. Ama yok Yâdesi illaki canlarını sıkacaktı. "Neyse"dedi içinden ve üzerindeki yeşil, yöresel kıyafeti ile kendi etrafında döndü. Açık bırakmış olduğu kahverengi saçları da onunla birlikte dönmüş ve hoş bir hava katmıştı.

"Nasıl olmuşum Yâde?" dedi sesindeki heyecanla. Belki bir umut güzel bir söz duyardı Yâde'sinden.

Zelal Kadın, karşısındaki torununu iyice süzdü. Tıpkı babası ve ağabeyi Yusuf gibi kara gözleri vardı. Buğday tenli, küçük burunlu ve hafif dolgulu dudaklara sahipti. Boyu bosuda güzeldi. Elbise de güzel yakışmıştı ama bunu Ayşe'nin bilmesine gerek yoktu. Sonra hemen şımarıyordu. Zelal Kadın, şımarık insanları sevmiyordu.

"Eh iyi olmuş." dedi. Ayşe hemen o güzel suratını aşmıştı. Gelip Yâde'sine sormakla çok büyük bir hata yapmıştı. Sahi ne bekliyordu? Yâde'sinin onu övmesini falan mı?  Yusuf Ağabeyi geldiği zaman ona soracak bir ton ondan övgü dolu söz alacaktı!

"Sağol Yâde çok güzel iltifat ettin." dedi bozulmuş sesiyle. Tekrardan aşağı inmeye başladı. Yâde Zelal, küskünce  giden torununun arkasından hemen bir nazar duası okumuştu. Gidip kendisi de hazırlanmalıydı lakin Yusuf Mirza'yı bekliyordu. Çünkü torununa güvenmiyordu! Her an gelip vazgeçtim diyebilirdi. Çünkü bazı huyları o çekmez olası dedesi Yusuf'a benziyordu. Adını aldığı dedesine... Derken adım sesleri duydu. Gelen torunu Yusuf'tu. Üzerindeki siyah takım elbisesi ve yeni tıraş olmuş yüzü ile resmen parlıyordu. Maşallah dedi içinden. Tıpkı babası gibiydi! Kaderi benzemesindi.

"Bende seni bekliyordum." dedi Zelal kadın torununa. Yusuf Mirza gitti ve Yâde'sinin dibine oturdu. Babasının emanetiydi Yâdesi. Onlara gözü gibi bakıyordu. Bazen laf sokup sinirini bozsa da çok seviyordu.

'Korkma Zelal Kadın! Evlenmekten vazgeçmedim." dedi düşünceler eşliğinde. Kafasında bin bir türlü şey vardı. Düşünüyor düşünüyor, içinden çıkamıyordu. Siyah gözlerini kısıp aşağı baktı. Amcası, kuzenleri, halası, teyzeleri hepsi buradaydı. Akşam büyük bir kalabalıkla gidilecekti anlaşılan.

"Yusuf ağa senin sevdiğin mi vardır? Bunca zaman o yüzden mi evlenmedin? Sırf Gülhanım'ı biz istedik diye mi evlenirsin yoksa?" Günlerdir aklını kurcalayan soruyu sormuştu Zelal Kadın. Torunu bu aralar çok fazla düşünceli geziyordu.

"Sevdiğim olsa gider onu alırdım Yâde." dedi ciddi bir tavırla. Sevdiği olsa gider alırdı. Neden Gülhanım'ı onlar istediği için alsındı ki, ama korkuyordu Yusuf Ağa.

PAYEDÂR(TÖRE) /TAMAMLANDI\Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin