7

578 65 1
                                    

³ ♡ ³

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


³ ♡ ³

Jungkook

Eylül 2015

"Kaçmaya çalıştığın ama ne kadar çok denersen dene kaçamadığın bir şeyi istediğin oldu mu sasha?" Tatlı vanilya kokusu, ellerinin günlerce üzerimde bıraktığı etkisi, gülünç kıyafetleri, içimi aydınlatan boğuk gülüşü. "Sonra onun tadına baktığın..." Heyecandan titrediğin. "Ve onu en başından beri neden istemediğini unuttuğun oldu mu?"

Sasha ağzını açıp kapadı. "Sahip olamayacağın bir şey istiyorsun." Kelimeler dudaklarından bir inançsızlıkla döküldü. Sanki istediğim her şeye sahip olamayacağıma inanamıyordu.

Buna ben de inanamıyordum.

Omuzlarımdaki gerginliği yok etmeye çalıştım. "Bir şey istemiştim ve ona sahip olabilirdim."

"İlginç bir geçmiş zaman kullanımı. Belki de onu asla elinde tutamayacağını bildiğin için istemiyorsundur."

Sasha'nın haklı olmasından nefret ederek alaycı bir nefes verdim.

Jimin'i her zaman ulaşılmaz bir konumda tutmuştum ve bunun nedeni, onunla ilk tanıştığımda Antonio'yla yeni evlenmiş olması ya da beni önemsememesi değildi. Onun samimi ve kurnaz biri olmasıydı. Beni gerçekte olduğum gibi görürdü. Pis. Bozulmuş. Çocukluğumla ilgili yok etmeye çalıştığım her şeyi görürdü. Ve ben geçmişimden kaçmak için çok savaşmıştım. Oraya tekrar dönmeyi reddediyordum.

Bir kez daha ulaşılmaz olduğu için rahatlamış olmam gerekirdi ama yakın zamanda yatağımda yattığını ve nihayet bana tatlı, uysal gözlerle baktığını hatırlayınca, hiçbir şekilde rahat hissetmiyordum. Sanki bir şey benden çalınmış gibiydi.

"Demek onun tadına baktın... Ve geçen hafta bilgisayar laboratuvarındayken, bir kez daha elde edilemez olduğunu fark ettiğini varsayıyorum?"

Başparmağımı çenemde gezdirdim.

Yurtdışındaki işim düşündüğümden daha uzun sürmüştü ama bir ay, eve gelip Jimin'i evli bulmama yetecek kadar uzun bir süre olmamalıydı. Nico'nun telefonda kayıtsız bir şekilde verdiği haber, mideme inen bir yumruk etkisi yaratmıştı. Kahrolası nefesimi kesmiş, kanımı ateşe vermişti. Kendimi kaybetmiş ve o odadaki tüm lanet olası bilgisayarları kırıp dökmüştüm.

Jimin'e dokunduğumda işimin biteceğini biliyordum.

Bir daha geriye dönemeyeceğim kadar iyi hissettireceğini biliyordum. Tanrım, ben de bir aziz değildim. Yarı çıplaktı, boynu ağzımın dibindeydi ve o kadar uzun bir süredir bunların hayalini kuruyordum ki tadının nasıl olduğunu öğrenmek zorundaydım. Tadı bana aitmiş gibiydi; benimmiş gibi.

Ben bunun farkına vardıktan sonra o, artık başka bir adamın oldu. Bu sorunu bir saat içinde ortadan kaldırabilirdim. Ellerim bazen bu lanet olası dürtü yüzünden titriyordu. Fakat Jimin benim gibi hissetmiyordu. Başı beladayken beni aramamıştı. Aklının ucundan bile geçmediğime emindim. O yıllardır benim aklımdaydı, onun hakkında bilmem gerekenden fazlasını biliyordum ama ben onun radarında bile değildim.

Birden, keşke haberi duyduğum an Moskova'da olup kahrolası kardeşimi öldürseydim diye düşündüm. Ya da daha iyisi, keşke onu, geçen ay boyunca rehin tutmayı başaran Çeçenlerden kurtarmak için Jimin'i yatağımda çırılçıplak bırakıp ayrılmasaydım. Fakat Yoongi'ye asla sırt çeviremeyeceğimi biliyordum. Beni ben yapan şeyi anlayan tek kişi oydu. Anlıyor olmalıydı; aynı orospu anneye sahiptik.

Sasha beni izledi ve başını iki yana salladı. "Son seansımızda bahsettiğin adamlar hâlâ hayatının bir parçası mı?"

"Hayır."

"Neden?"

Çünkü onları öldürdüm.

"Büyükannen ve büyükbaban hâlâ hayatında mı, Sasha?"

"Hayır, öldüler."

Sözlerinin sessizliği doldurmasına izin verdim.

Yutkundu. "Seattle'a transferin için bir talepte bulunduğunu duydum. Bu, beklenmedik bir hareket."

Sadece bütün bir eyaletin yeterli olmasını umuyordum.

"Aslında bu sabah direktörümüzden transferini çoktan onayladığına dair bir e-posta aldım. Tabii ki adını temize çıkarmam buna yardımcı oldu."

Ne kadar da pasif agresif...

Büro'nun bana, benim onlara olduğundan daha fazla ihtiyacı vardı. Öldürme listelerini ve tercih edilen sorgulama biçimlerini çoğu kimse hazmedemezdi, üstelik sadist politikacıların peşine düşmekten bahsetmiyorum bile. İstediğim herhangi bir işte çalışabilirdim ama FBI her zaman ihtiyacım olan imkânlara ve paravana sahipti. Kahrolası bir erkek yüzünden bunu kaybedebileceğimi düşünmek...

"Sanırım ikimiz de işe dönmenin güvenli olduğunu biliyoruz. Dürüst olmak gerekirse seni bu maskaralığa neden zorladıklarından emin değilim."

"Hayal kırıklığına mı uğradın?"

Bir tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı, gözlerinde hafif ve heyecanlı bir şey vardı.

"Hayır. Uzun zamandır kafanın içine girmek istiyordum."

Gülüşüme karanlık bir tını eşlik etti. "Dışarı çıkmana izin verdiğim için şanslısın."

Ayağa kalkıp manşetlerimi düzelttim ve oradan ayrılmak için döndüm.

"Tarif ettiğin şeyin bir adı var, Jungkook."

Durdum, elim kapı kolunda kaldı.

"Takıntı."

Odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapatırken dudaklarımın bir köşesi yukarı kalktı.



°•°•°•°•°•°•°

Bu konuşma sınavını çıkaran meb'in ***
Birde arka fon müziği koyarak şiir okuyacakmışız.

Ne...

Beni eski sevgilimle aynı sınıfa düşüren okulun da ***


Beni eski sevgilimle aynı sınıfa düşüren okulun da ***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Yavrum baban nereli- Nereden bu kaşın gözün temelii~
















Crazy Obsession ° jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin