Bölüm 11

3.3K 304 22
                                    

  Yixing yeni güne gözlerini açtı yavaşça. Bugün mutlu uyanmıştı her zamanki gibi. Nedeni ise onun beline sıkıca sarılan kocasıydı. Yavaşça yan dönerek onun yüzünü izlemeye başladı. Bu her sabahki rutiniydi. Normalde uykuyu seviyordu ama uyumaktan gözleri ve dudakları şişmiş bir Yifanı izlemeyi daha çok seviyordu. Dudaklarına tüy kadar hafif bir öpücük kondurup kolları arasından sıyrıldı. Mutafağa inip kahvaltı hazırlamalıydı. Sehun ve Yifan'ın aç bir şekilde evden çıkamalarını istemiyordu.  

 Mutfağa geldiğinde bahçeye açılan mutfak kapısında tavasını görünce şaşırdı bu da ne demekti? Kafasını kaşıyarak tavayı yerden alıp masaya bıraktı. Kapıdan dışarıya çıktı. Bahçeye bir göz atmak istiyordu. 

Yavaşça gözleriyle bahçeyi taradığında öylece kalakaldı. Sehun ağacın altında oturuyordu ve kucağındada bir çocuk vardı. Yabancı çocuğu biraz düşününce hemen tanımıştı bu Luhan olmalıydı. Gazetede görmüştü resmini. İyide neden burada bu şekilde otuyorlardı işte onu anlayamıyordu. Yoksa Sehun'la işi ilerletmişler miydi? Yok olamaz Yifan ikisini bu şekilde kesinlikle görmemeliydi. Evde kıyamet kopardı yoksa. Hızlıca yanlarına koşuşturdu. 

  ''Sehunie. '' Diye seslendi. Oğlunun melek yüzünü okşayarak. Bu sırada Luhan'ı daha yakından inceledi. Çocuk gerçektende yakışıklı ve aynı zamanda güzeldi. İstemsizce Sehun'la birbirlerine yakıştıklarını düşündü. Bu onun gülümsemesini sağlamıştı.

 Luhan yavaşça gözlerini, açtı. Yakışıklı gamzeli bir adamın kendisine baktığını görünce ne olduğunu anlamadı. Ardından aklına dolan anılarla doğruldu hemen. Gökkuşağı tüm gece öylece kalmış ve Luhan rahatsız olmasın diye hiç kıpırdamamıştı bile. Luhan onun hala uyuduğuna şaşırmadı. 

''Hey merhaba.'' Yixing oğluna bakan çocuğun dikkatini çekmek için söyledi. 

''Oh merhaba.'' Luhan hemen hızla doğrulup eğildi. Sehun'un abisi olabilir diye düşünüyordu. Babasına karşı oldukça kaba davranıp gökkuşağının canının sıkılmasına neden olmuştu. Bu yüzden abisine daha iyi davranmalıydı. 

  ''Sen Luhan'sın değil mi?''  Luhan sıcak gülümsemeyle biraz daha rahatlamıştı. '' Evet efendim.''

''Ben de Sehun'u annesi yani babası Yixing. Tanıştığımıza memnun oldum.'' Bordo saçlı çocuk bunu duyduğuna gerçekten şaşırmıştı. Sehun'u daha normal bir aileye sahip biri olarak düşünmüştü.

 Yixing çocuğun şaşkın bakışlarına gülümsedi '' Yanlış anlamanı istemem ama bir an evvel gitsen iyi olacak. Sehun'un babasıyla tanıştın sanırım. Seni burada görürse sinirlenecektir. '' Sehun'un yüzünü tekrar okşayıp devam etti. ''Daha sonra Sehun'la birlikte yemeğe gelin olur mu?'' 

Luhan gökkuşağının kime benzediğini anlamış oldu.  Kesinlikle bu kadar kibar ve düşünceli olabilmesinin başka bir yolu yoktu. İyi ki de Sehun o sırık babasına benzememişti. ''Peki efendim.'' Luhan saygıyla eğildi. 

''Ah bu arada geçen gün okulda Sehun için yaptıklarını duydum. Ona yardım etmen benim için çok önemli ve teşekkür ederim ama lütfen bunları yaparken kendine zarar verme olur mu? Bu Sehun'u daha çok üzer hem. Onun ağladında ne kadar çirkin olduğunu bilmiyorsun." Yixing oğluna şevkatle bakarken söyledi.
Luhan gökkuşağının uyurken meleklere benzediğini düşündü. Keşke gece uyumasaydı ve daha çok onu izleyebilseydi. Pembe dudakları büzülmüş yanakları hafif pembe haliyle o kadar tatlıydı ki. "O çok güzel." Bu kelimeler ağzından istemsizce çıkmıştı. Ardından Yixing'in gülümsemesiyle tekrar eğilip bahçeden ağır adımlarla çıkmıştı.

Sehun odasında yatağının üzerinde uzanıyordu. Aslında uykusu vardı. Kahvaltıdan sonra biraz daha uyumak isterdi ama aklına Luhan geldikçe kalbi hızlanıyor ve uyuyamıyordu.
Gece onun saçlarını okşamıştı. Hatta belki o uyurken birazcık yüzünede dokunmuş olabilirdi. Luhan'ın gerçekten insan olamayacak kadar mükemmel olduğunu düşünüyordu.

  Bugün okullar tatil olduğu için onu tekrar göremeyecek olması biraz can sıkıcı bi durumdu. Yatağında uzanırken Luhan'ın onda kalan montuna baktı onun gibi kokuyordu. Uzanıp aldı ve monta sarıldı.   Luhan sabah giderken unutmuş olmalıydı. Bir anda aklına Yixing onu uyandırdığında nasılda panik halinde bordo saçlı çocuğu aradığı geldi. Bir an için Luhan'ın onu orada bıraktığını düşünüp üzülmüştü. Ama annesi durumu anlattığında biraz daha rahatlamıştı. Ama tekrar Luhan'ı görmek istiyordu. Luhan kendisine gökkuşağı diyordu, öyleyse Luhan güneşti. Evet evet kesinlikle bir güneşti. Sehun'u karanlıktan kurtaran koruyucu sıcacık bir güneş.

   Yüzündeki gülümsemeyle doğruldu. Biraz bisiklet sürebilirdi. Bu gün tatildi nasıl olsa. Hatta Kyungsoo ve Chanyeol'e ona eşlik etmeleri için mesaj attı. Tüm gün gezebilirlerdi. Belki Luhan'a da denk gelip montunu ona geri verebilirdi. Çünkü mont oldukça pahalı gözüküyordu. 

   Malesef Kyungsoo ve Chanyeol'un işleri olduğu için gelemiyecekleri hakkında bir şeyler yazdılar. Sehun buna üzüldü ama yine de kendi bisiklet sürebilirdi. Hem bunun iyi bir spor aktivesi olduğunu düşünüyordu. Babasının mutlu olacağına emindi. Normalde fazla yorucu şeyleri sevmezdi. Nefesi yetmiyordu çünkü. 

  Yeşil kareli gömleğini giydi. Yaz olduğu için dizlerin altında biten bir mavi şortta giymişti. Aşağıya neşeli şekilde inince annesi şaşırmıştı. ''Nereye Sehunie? Yoksa Luhan'la mı buluşacaksın?'' Yüzünde hınzır bir gülümseme vardı. Sehun anında kıpkırmızı kesilmişti. Annesi neler diyordu böyle. 

'' H-Hayır ben bisikletimle gezeceğim.'' Diye cevapladı. Kekelemişti. Bu kafasının ayaklarına gömülmesine neden olmuştu çoktan. 

''Oh. Anladım yani, olayın elindeki Luhanın montuyla bir ilgisi yok yani.'' Normalde oğlunun bu kadar çok üstüne gitmezdi Yixing. Ama Sehun'un tepkileri o kadar ısırılasıydı ki uğraşmadan duramıyordu.

''Anne.'' Sehun sonunda dayanamayıp cırlamıştı. Yani annesi neden böyle yapıyordu ki? O belki Luhan'a denk gelirse montunu verecekti. Hiç bu kadar büyütmeye gerek yoktu bile.

 Evdekilere veda edip  bisikletini garajdan alarak bahçe kapısından çıktı. Luhan'ın montunu bir torbaya koyup bisiklete sabitledi. Hava gerçekten de güzeldi. Çok fazla sıcak değildi. Rüzgar hafif esiyor ve Sehun'un tenini gıdıklıyordu. 

  Kendince bir şarkı mırıldanarak sürmeye başladı bisikletini.  Nereye gittiğini pek bilmiyordu. Evinden biraz uzaklaşmıştı. Aslında bu kadar ileriye gitmeyi planlamıyordu. Nasıl geldiği hakkında bir fikride yoktu. Nerede olduğuna bakmak için etrafını taradı. Han nehrinin kuzeyinde bir yerlerde olmalıydı. Geri dönmek için hafifçe manevra yaptı. Daha sonra bisikleti taşa takılınca uzun otların arasına yuvarlandı.

 Şu anda deli gibi canı yanıyordu. Dizleri ve kolları sıyrılmıştı. Gözünden bir yaş geldi ve dizine üfledi. Tekrar ayağa kalkacakken bağırışma sesleri duydu. Kafasını hafifçe kaldırdı. Ne olup bittiğini bilmiyordu. Bu yüzden merakı yüzünden başına iş almak istemiyordu. 

 Az sonra gördükleriyle dondu kaldı ve sadece''Luhan.''diyebildi. Ardından ise tüm korku bedenini ele geçirmişti.
***

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now