Bölüm 25

2.6K 242 84
                                    

  Pişmalık.. 

 Bay Lee iliklerine kadar pişmandı. O gaddar adam oğlunun sedyede, kanlar içinde taşınırken gördüğünde  dona kalmıştı. Bu kadar ileri gitmek istememişti. Onun her şeyi göze alabileceğini bilmiyordu. Oğlunu kaybediyordu. Luhan vurulduktan sonra arabası şaranpole yuvarlanmıştı. Gözü yaşlı pişman olan adam haberi duyar duymaz hastaneye koşmuştu. Onun aklının başına gelmesini istiyordu. Sonuçlarının bu kadar ağır olabileceği aklına dahi gelmemişti.

 Ameliyathane önünde bekliyorlardı, Luhan'ın ailesi. Babası ellerini başına koymuş pişmanlıkla kavruluyordu. Oğlunun durumu oldukça ağırdı. Kurşun kafasına gelmişti. Doktorlar ellerinden geleni yapacaklarını söyleselerde umutlu değillerdi. Ameliyat tam yedi saattir devam ediyordu. Tao önce babasına ve annesine baktı. İkiside perişan görünüyorlardı. Kardeşinin bu durumu için kendini suçlu hissediyordu. Keşke en başından evlenecek olan ben olsaydım diye düşünüyordu.

  O zaman o da şimdi o sevimli çocuğun yanında olurdu. İğrenç kokulu hastanedede değil. O çocuğun şu anda Luhan için üzüldüğünü biliyordu. Aptalca bir hırs yüzünden tek kardeşini kaybetmek üzereydi.

  Babası Bay Lee'nin yanına yürüdü. ''Umarım mutlu olmuşsunuzdur. Oğlunuz içinde kocaman bir cenaze töreni hazırlayın.'' Tam karşısında durup korkusuzca söylediğinde, gözleri kızarmış adam bir şey diyememişti. Tüm suç kendisinde değilmiydi. 

 Tao daha fazla yoğun bakım önünde o insanların yanında kalmak istemedi. Yoksa nöbet geçirebilirdi. Şu anda güçlü olması gerekiyordu. Zira yanında, sırf hemşire enjeksiyon yaparken canını yaktı diye onu hastaneden kaçıran haylaz kardeşi yoktu. Aklına dolan sevimli anıyla yüreği burkuldu. Luhan'la okulda kavga etmişlerdi. Tao epilepsi nöbeti geçirip hastahaneye yatırılmıştı bu yüzden.Luhan onun elini bir saniye bırakmamıştı. Daha dokuz yaşında olmasına rağmen annesinden daha çok onunla ilgilenmişti. Tao hep kardeşi kadar güçlü olmak istemişti ama karaterleri birbirlerine oldukça zıttı. Yinede Luhan onun için hep güçlüydü. Şimdi onun bırakıp gitme ihtimali canını yakıyordu. Hiç bir şeyin böyle olmasını istemiyordu.

  Göz yaşları yanaklarına doğru süzülürken ona uzatılan bir kola kutusu farketti.  Kafasını kaldırdığında kendine tebessüm eden güzel yüzlü bir çocukla karşılaştı. Aynı yaşta gibi duruyorlardı. ''Az önce yoğun bakımın önünde beklerken gördüm seni. Biraz içersen çok mutlu olurum.'' Çocuk sevimlice eline kolayı tutuşturduğunda, Tao zorlamada olsa  gülümsedi. ''Teşekkür ederim.'' Oldukça kısık ve üzgün bir sesle söylediğinde, çocuk ona bakıp yanına oturdu. Ardından aniden Tao'nun yüzünü kendine çevirdiğinde, sarı saçlı çocuğun gözleri genişlemişti. 

  Yabancı çocuk elindeki peçeteyle onun göz yaşlarını sildi. Yüzünü kuraladıktan sonra ona tebessüm etti tekrar. ''Ben Junmyeon.Bir süredir bu hastahanede yaşıyorum.'' Tao ona şok içinde baktı. Nasıl yani diye düşündü. Daha sonra çocuğu çaktırmadan süzdü, üstünde hastanenin üniformalarından vardı. Sanırım çalışan diye düşünüdüğünde yaka kartına takıldı gözleri. 'Kim Junmyeon Asistan Doktor' 

  ''Bende Tao. Daha yeni geldim buraya.'' Tao neden böyle saçma bir şey söylediğini bilmiyordu. Sonuç itibariyle burası hastaneydi. Sanki yeni bir siteye taşınmış gibi konuşmasına gerek yoktu ki. Adının Junmyeon olduğunu öğrendiği çocuk aslında onda büyük olduğunu anlamış oldu, gerçekten çok güzel ve sevimli bir çocuktu. Junmyeon başka bir şey söylemedi. Sadece Tao'nun hala gözlerinden akan yaşları sildi sabırla ve tebessümle. 

    Orta yaşlarda ki kadın kendisinden bir hayli uzakta olan kocasına delici gözlerle baktı.  Sinirleri harap olmuştu bayan Xio Fang Lia'nın. Bu zamana kadar kocasını çok sevdiği için, ona umutsuzca aşık olduğu için hep ona destek olmuştu. İlk evlendiklerinde kendisini sevmesi için elinden geleni yapmıştı. Bir süre sonra ona iki tane erkek evlat vermesine rağmen kocası onu sevmemişti. Bu durum kadını o kadar çok kahrediyordu ki, kendi çocuklarının yüzüne bakmaz olmuştu. Bay Lee'nin yanında olursa elbet bir gün kendisini sever diye umut etmişti. Ama artık umrunda olmayacaktı. Gençliğini feda etsede asla sevilmedi. Üstelik şimdi oğullarının biri ölümle burun burunaydı, bir diğeri ise ondan nefret ediyordu.

  Ne içindi? Bunca şey yapmıştı. O adam kendisine içten bir gülüş sunsun diye. Kendisini sevmeden evlendiğini biliyordu ama bay Lee asla onu sevmek için bir çaba sarf etmemişti. Fang Lian, topuklu ayakkabıları sert zemini döverken kocasına yaklaşıp tam önünde durdu.

  Bay Lee ayağa kalktı. Bir de karısıyla uğraşmak istemiyordu. Onun kaprislerini çekmek istemiyordu. Ayağa kalktığındaysa yüzüne inen sert tokatla yüzü sol tarafa doğru savruldu. 

 Fang Lian yaşlarla dolu ve kırgın gözlerini yirmi yıllık kocasına dikti. ''Bu zaman kadar yaptıkların, yaptıklarım sadece onları incitti. Biz seninle ne karı koca olabildik, ne de anne baba. Çocuklarımız için hiç bir şey yapmadık. Sen kontrol manyağı olup çıktın. Bense onları umursamadım. En acısıda ne biliyor musun? Onlar hep bizden sevgi beklediler. Bunu evlatlarımıza veremedik. Ama yeter artık. Luhan ve Tao'yla gideceğim. Çocuklarıma kendimi affettirceğim. Yıllar önce yapmam gereken şeyi yapacağım. Ve sen Xio Lee bizden uzak duracaksın. ''

 Bay Lee ona bakamadı, her şey doğruydu. Yıllarca herşeyi mahvetmişti. ''Luhan ameliyattan çıkınca uçak ayarlayacağım. Amerikaya gidip onun iyileşmesine yardımcı ol. Tao'yu da alın yanınıza. Size her türlü desteği çıktığıma emin olacağım. Sende onların kalbini kazandığına emin ol. Çünkü ben bunun için bir hayli geç kaldım.'' Yüzünü eğerek boğucu hastane koridorundan uzaklaşmaya başladı. Bir şekilde onlardan uzak kalacaktı. Yıllar önce mahvettiği ailesini ne kadar sevdiğini anlamıştı sonunda. Bir aptal gibi onlara zulüm ettikten sonra. Dolan gözlerini temizledi. Ailesi için bundan sonra o da çabalayacaktı. 

   ***

 Yixing ve Yifan yatakta uyuyan oğularını izliyorlardı. Yifan onun yine oraya gittiği için köpürsede, kilisenin bahçesinde baygın yatan oğlunu gördüğünde o kadar çok telaşlanıp korkmuştu ki kalbi hala sakinliğini koruyamıyordu. Onu hemen Yixing'in çalıştığı hastaneye getirmişti. 

  Sehun'un ağır bir depresyon dönemi geçirdiğine emindi. Yixin ile bu durumu konuşup onun için bir psikologla görüşmek istemiştiler. Ona destek olmak istiyordu. Oğlu onun her şeyiydi. O çocuğu bulunca gebertecekti. Aniden sinirlerinin gerildiğini hissetti. O velet yüzünden Sehun ne hallere gelmişti. 

  İnsanların bir çok hata yapabileceğini biliyordu. Oğluda yapmıştı. Ama onu korumak Yifan'ın göreviydi. Yixing ve Sehun onun için hayattı. 

 ''Kan sonuçlarını hemşire getirecekti Fannie. Ben gidip bir baksam fena olmaz sanırım.'' Yixing kocasına söyleyip ayklandığında oğlunun gözlerini açtığını farketti. Hemen yanına koştular ikiside. 

  Yifan oğlunu siyah saçlarını karıştırıp alnına bir öpücük kondurdu. ''Bizi korkuttun Sehun.'' Şefkatli sesiyle söylediğinde Yixing de ona onay vermek için başını salladı. 

  Bu sırada kapı açıldı ve hastane doktorlarından Choi Hye Sun içeriye girdi. Güzel kadın sevimli aileye gülümsedi. Sonra gülümsemesi kan sonuçlarına yeniden bakmasıyla yüzünde soldu. ''Aslında bunu nasıl söyleyebileceğimi bilmiyorum.'' Yixing ve Yifan telaşlanarak ''Kötü bir şey mi var yoksa?'' diye sordular. 

 Kadın başını olumsuz anlamda salladı. ''Nasıl söylemeliyim bilmiyorum ama Yixing, Sehun genetik özelliklerinden bazılarını senden almış büyük oranda.'' Yixing bu konuşmanın nereye gideceği konusunda baya bir meraklanmıştı. ''Elbette benden alacak. Ben onun babasıyım.'' 

 Hye Sun ikisine baktı ve birde Sehun'a ardından söylemek istediğini söyledi. ''Elbette ve doğurganlık özelliğinide senden almış. Sehun üç haftalık hamile.'' 
***

  


TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now