Bölüm 20

3K 255 47
                                    


  Luhan gökkuşağına mesaj atıp yine bahçelerindeki büyük ağacın altında onu beklediğini yazmıştı. Bu ağaç büyük olduğu için evin görüşünü kesiyordu. Bay YiFan'a yakalanmak istemezdi. Zaten saat de bir hayli geçti. Ama Sehun'un uyumadığını biliyordu.

 Babasıyla konuşmasından beri içi hiç rahat değildi. Bu yüzden Sehun'u görmek istiyordu. Sadece Sehun onu korkularından kurtarabilir, huzur verebilirdi.

 Ona hızlı hızlı yürüyen sevimli çocuğu görünce ayağa kalkıp ona koştu. Sıkıca sardı. Kolları ait olduğu yerdeydi. Gökkuşağının şekerimsi güzel kokusunu içine çekti. Ciğerlerinin bile kokuyla uyuştuğunu hissetti. Nasıl oluyordu da bu çocuk onun üzerinde böyle bir etkiye sahip olabiliyordu. Aklı almıyordu. Ama sorgulamıyordu da. Sadece onunla geçirdiği vaktin tadını çıkarıyordu.

"Luhan?" Sehun ona sıkı sıkıya tutunan çocuğa tereddütle sordu. Kötü bir şey mi olmuştu?

"Efendim Gökkuşağım?" Bordo saçlı çocuk onu bırakmadı. "Bir şey mi oldu? Sen iyi misin?"

Sehun'un telaşlı sesi onu gülümsetti. "Sanırım iyi değilim. Seni fazlasıyla özledim."

Sehun başka bir şey söylemedi. Sadece Luhan'ı hissetti. Kemiklerine kadar. Sıcaklığının, kokusunun tadını çıkardı.

"Bir hafta sonra Çin'e gidiyorum." Luhan dizlerinde Sehun yatarken sonunda ağzındaki baklayı çıkarıp söyledi.

Sehun aniden toparlanıp "N-Ne?" diye sordu. Sesinin titremesi sorun değildi. Luhan neden gidecekti. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Bu kadar kolay ağlamak istemiyordu.

 Sehun'un, dolu dolu olan, sıcak çikolata rengindeki gözlerine baktı Luhan. Gülümsedi. ''Geri geleceğim. Babamın işlerine yardım etmem gerek. Bir süre orada kalacağım sonra geri geleceğim.'' Toparlanıp tekrar gökkuşağına sarıldı ve şakağına öpücük kondurdu. ''Geleceğim gökkuşağım. Mutlaka. Yer ve gök birleşse, denizler kırmızı akmaya başlasa bile geleceğim. Bekle beni. Anlaştık mı?'' Sehun onu bekleyeceğine dair sözler verirken Luhan tutamayacğı sözler vermişti. Sehun da tutamayacaktı verdiği sözleri belli ki.

    Sehun babasının tatil günlerinde bile çok çalışıyor olmasına üzülüyordu. Ama bu gün için değil. Çünkü annesi nöbete gitmiş babasıda üniversite gitmiş olduğu için, Luhan ona mutfakta pirinçli omlet hazırlayabiliyordu. Hem de kalpli baykuşlu mutfak önlüğüyle. Sehun o önlüğü daha sonra saklamak için aklının bir köşesine küçük bir not aldı.  Tüm gece bahçede oturmuş sabahta gizlice eve girmişlerdi. Sehun anne ve babasının şenşakrak evden çıktıklarını duyunca Luhan'la saklandıkları yerden çıkıp mutfağa inmişlerdi. 

 Ailesi hafta sonları Sehun uyusun diye odasına bile girmezlerdi. Oğullarının kıymetli uykusunu bölmek istemezlerdi. Yixing ona kahvaltı hazırlar ve öyle çıkardı ama bugün Yifan'la sabah oynaşmaları biraz uzadığından ikiside geç kalmışlardı. Yixing bunu için daha sonra oğlundan özür dileyecek ve ona çikolatalı puding yapacaktı. 

  Şimdi ise siyah saçlı çocuk Luhan'ın geniş omuzları ve kasılıp gevşeyen sırt kaslarını izliyordu. Bordo saçlı çocuk ustalıkla biberleri, mantarları doğruyordu. Kendisi pek yemek konusunda iyi değildi. Sadece aç kalmayacak kadar yemek yapabilirken Luhan'ın bu kadar iyi oluşu onu sevindirmişti. Belki ileride evlendiklerinde de Luhan ona bu şekilde yemek hazırlardı. Sehun onu yanağından öpüp işe gönderirdi. Tıpkı annesi ve babası gibi olabilirlerdi.  

 ''Gökkuşağım.''

''Sehun iyi misin?'' Omzuna dokunan el ve kendisine seslenen Luhan ile daldığı hayal aleminden kopmuştu. ''Oh ben iyiyim, dalmışım.'' 

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin