Bölüm 31

2.8K 242 36
                                    


Luhan gökkuşağının peşinden koşmak için hareketlendiğinde bileğindeki el ile duraksadı. Arkasına döndüğünde ona mahçup bir şekilde bakan kendi babası ve Sehun'un babası Bay Yifan'ı gördü.

Kaşları aniden çatık bir hal aldı. İkisinin yan yana durması gerçekten fazlasıyla garipti. "Neler oluyor?" İstemsiz olarak sert çıkan sesiyle sorduğunda "Bizi dinlemen gerek evlat." demişti babası.

Luhan dişlerini sıktı. "Dinleyecek bir şey yok. Eşimin yanına gideceğim."

  Yifan ellerine cebine atıp müstakbel damadına baktı, Gözü mor damadına.

"Evlat.." devam etti. "Sence bu partide Sehun'la karşılaşman tesadüf mü? Bizi dinle. Sana bir kaç şey açıklamamız gerek. Sonra oğlumun yanına gitmene izin veririm. " Oğlum derken sesini vurgulamayı ihmal etmedi.

Luhan öfkelenmeye başlıyordu. Bunca yılın ardından bile öfkesini kolay kontrol edebilen biri olmayı öğrenememişti.  "Ne saçmalıyorsunuz siz? "

Babası tebessüm edip konuşmaya başladı. "Sen benden yardım istemesen bile ben senin için Sehun'u araştırmaya başladım Luhan.  Ama hiç bir şekilde ona ulaşamadım tıpkı sende olduğu gibi onu bulamıyordum."

Yifan elleri ceplerinde onun konuşmasını devraldı. "Nedeni ise ben Sehun'un hamile olduğunu öğrendikten sonra senin hakkında bir kaç araştırma yaptım ve babanın pek de tekin olmayan birisi olduğunu öğrendim. Bu benim için sorundu. Sen koma halindeyken,  Bebeğe ve oğluma zarar gelmemesi içinde tanıdıklar vasıtasıyla nüfus kayıtlarında minik bir oynama yaptım.  Bu yüzden bize ulaşamadınız. "

Luhan duydukları karşısında Yifan'a yumruk atmak istemiş olabilirdi ama oda kendince haklıydı.
Sehun'u korumak istemişti ki zamanında Luhan, gökkuşağını bir fanusa kapatıp birlikte yaşamayı düşünmemiş değildi.

"Ama baban bir hafta önce ulaştı bir şekilde. Başta canım sıkılsada konuştuğumuzda ortak bir karara vardık. Bu benim için bir hayli zor olsada, sen ve ailen yeterince ayrı kaldınız. Bu yüzden aranızda durmak gibi bir düşüncemiz yok artık. Zaten diğer kayınbaban evden attı beni bu olanlar yüzünden. Her neyse, Sehun'un evinin adresi bu. Kapıyı açmazsa diye şifreyide yazdım. Oğluma iyi davran yoksa bu sefer onu galaxye götürürüm ona göre."

Luhan iki ihtiyar adamın yanından ayrıldığında hala kafası karma karışıktı.
Tüm bunları bir kenara bırakıp oğlunu ve Sehun'u düşündü.

Bir oğulları olmuştu. Bu düşünceyle hem mutlu oluyor hemde hüzünleniyordu. Onun en güzel zamanlarında yanında olamamıştı. Sehun'a destek olamamıştı. Tüm bunları düzeltemezdi. Ama bunun yerine her ikisi içinde elinden geleni yapıp, onlara daha güzel anılar verebilirdi.

İkisinin de yüzü aklından silinmiyordu bir türlü. "MujiGae." Seslice söyledi. Sehun oğullarının adını Gökkuşağı koymuştu. Bunun ne kadar değerli hissettirdiğinden haberi var mıydı? Luhan kocaman gülümsedi. Artık bir değil iki tane Gökkuşağına sahipti.  Biliyordu yağmurlu günler çok geride kalmıştı. 

  Arabasını hızla otoparka bırakıp eve yöneldi, kucağında uyuyan yavrusuyla Sehun. Tüm bu olanlara inanamıyordu bir türlü.
Luhan... Hem çok değişmiş hemde sanki hala aynı gibiydi. Saçları aynıydı sevdiği bordo renkli saçları. Ah, birde gözleri, onlarda gram değişmişti.

Sehun o gözlere nasıl kıymıştı bilemiyordu. Yıllarca biriktirdiği ne varsa hepsinin faturasını Luhan'a kesip onu yumruklamıştı.

Onu dinlememişti bile. Tanrı şahitti ki Luhan'ın neler anlatacağını deliler gibi merak ediyordu. Ama bir anlık heyecanına yenilip kaçmıştı. Şimdiyse derin bir pişmanlık içinde onu merak ediyordu.

Gri kanepesinde otururken içi huzursuzdu. Çalan kapıyla daldığı düşüncelerden sıyrılıp kapıya yöneldi. Saat çoktan geç olmuştu. Gelenin kim olduğunu merak ederek kapıyı açtı. 

Ona, morarmaya başlayan gözüne rağmen büyükçe gülümseyen Luhan'ı görünce kapının yanındaki duvara yaslandı. "Burada ne işin var? Ne istiyorsun? " Sesini sakin ve soğuk tutmaya çalıştı. Ama aksine duvara yaslanmasının asıl nedeni Luhan'ı aniden kapısında görünce dizlerinin bağının çözülmesiydi.

"Konuşmak istiyorum. Seni geri istiyorum. Oğlumuzu sevmek istiyorum. Senin bana sarılmanı istiyorum. İstedigim çok şey var ve hepsi senle alakalı Gökkuşağım." Luhan onun gözlerine bakarken usul usul kelimelerini fısıldadı.

"Ondan önce gözün için özür dilerim. Canın çok yanıyor mu?"
Sehun çekingen bir şekilde sorduğunda gülümsedi Luhan kafasını salladı, hayır manasında. Gözü için telaşlanması nedense mutlu etmişti Luhan'ı. 

Ondan onay veya davet beklemeden evin içine adımını attı. Ayakkabılarını da çıkardığında kapıyı kapatıp Sehun'un tam önünde dikildi.
Sabaha kadar kapı önünde durmak pek isteyeceği bir şey değildi. Hemde Sehun bu kadar güzelken ona olabildiğince yakın olmak istiyordu.

"Sanırım içeriye gelsen iyi olur." Sehun yanakları kızarırken belli etmemek için önden salona doğru ilerledi.

Luhan onun değişen fiziğini izledi. Derince yutkundu. Sehun'u çok özlemişti. Üstelik Sehun gerçekten çok fazla güzelleşmişti. Bu da akıl sağlığı için iyi değildi.

Giydiği beyaz gömlekten hafif kaslı sırtının hatları belli oluyordu. Tekrar yutkundu. Sehun zaten dünyanın en güzeliydi onun için ama simdi nasıl başardıysa çıtasını Everest'in tepesine çıkarmıştı.

Sehun, bordo saçılının oturması için koltuğu işaret etti zarif hareketle. Ama Luhan onu şaşırttı. Beline dolanan kollarla taş kesildi Sehun.

Luhan sonunda dünyanın en huzurlu yerindeydi. "Çok özledim. O kadar çok özledim ki sarılmak yetmiyor Sehun. O  kadar çok canım yandı ki. Lütfen beni dinle. Sensiz her bir günümde arafta bir yerlerdeydim. Bedenim nefes alsada ruhum yoktu. Çok uzun zamandır arıyorum ruhumu Sehun. Çok uzun zamandır sana ihtiyacım var. Benim ruhum senken şimdi sana sarılmak yetmiyor Gökkuşağım." Bedeni sarsılırken, göz yaşları durmuyordu bordo saçlı adamın.

Sehun onun sırtına ellerini koyup mümkünmüş gibi biraz daha kendine çekti onu. "Neden? Neden böyle oldu Luhan? Yemin ederim bekledim seni Luhan. Birbirimiz için söz verdiğimiz o yerde seni o kadar çok bekledim ki.. Gelmedin Luhan. Ben sensiz öleceğimi düşünürken gelmedin. Neredeydin Luhan?"

Luhan hemen hemen kendi boyuna gelen eşinin ağladığını anlayınca yüreğinde çok büyük bir sancı hissetti. Sehun'un ağlaması onun zayıf noktasıydı.

"Ağlama. Nolursun bunu yapma. Bir çok defa öldük ikimizde. Ayrı kaldığımız her gün yeniden ölüp yeniden dirildik. Ağlama Sehun nolur beni yine yeniden öldürme." Hıçkırıklarla dolu olan sesiyle söyledi. Ziyanı yoktu. Sehun onu anlardı.

  Elleri birbirlerine kenetlendiğinde bütün yaşadıklarını anlatmışlardı birbirlerine. Çoğu zaman gözlerindeki yaşlar eşlik etmişti hikayelerine. Artık aralarında bilinmeyen yoktu.

Sehun onu affetmişti bile. Zaten Luhan masum değil miydi? En az kendi kadar belkide daha fazla acı çekmişti bordo saçlı adam.

Sehun'un bembeyaz ve hala soğuk olan eli dudaklarıyla buluştu Luhan'ın. "Biliyorum çok romantik değil ama yeniden evlen benimle Gökkuşağım. Yeniden birbirimize söz verelim. Bu sefer tüm kainatın önünde sevelim birbirimizi ki artık üzerimize yağmur bulutları ilişmesin. Sen ben ve oğlumuz, bu o kadar güzel ve bir o kadarda nefes kesici. Aile olalım tekrar korkmadan. Sarayım seni her yerde. Bensiz olama, sensiz olamayayım. Ergenlikte yapamadığımız gibi mesajlaşmaya başlayalım. Her şeyi yeniden yaşayalım Gökkuşağım. "

İkisininde dudakları, ürkek ve sevgi dolu bir şekilde buluştu. Giderilecek çok özlemleri vardı.

  ***

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now