Bölüm 27

2.5K 236 19
                                    


Sehun odasında oturmuş babasıyla yaptıkları konuşmayı düşünüyordu. Sevimli çocuk buradan ayrılmak istemiyordu. Ya Luhan geri dönerse ve onu bulamazsa çok üzülmez miydi? Sehun biliyordu, bordo saçlı çocuk göründüğünden çok daha hassas ve duygusaldı.

Sehun, Luhan için kahve yapmak istemişti. Bu yüzden kahve makinesine Luhan'ın sevdiği şekilde kahve ve suyu koydu. Sert kahve seviyordu Luhan. Kendisi kahve acı olduğundan içermiyordu bile. Bu yüzden Luhan onun için nesguik almıştı. Hemde çilekli.
Kahvenin uyarı sesi gelince çift kupalarından, bordo saçlı çocuğun kupasını almıştı. Kahveyi kupaya doldururken sıcak sıvı Sehunun eline dökülmüştü.

Sehun acıyla çığlığı basmış, bunu duyan telaşlı Luhan soluğu eşinin yanında almıştı. "Gökkuşağım neden dikkat etmiyorsun, gel böyle. "

Luhan onu mutfakta yanlız bırakıp banyoya koştu. Yanık kremini alıp gelidi. Daha sonra dolaptan buz kalıbı alıp kağıt havlu yardımıyla Sehun'un eline bastırdı.
Luhan'ın kendisiyle ilginmesi iyi hissettirsede canı yanıyordu. Bu yüzden ağzından hıçkırık koptu.

Luhan kafasını kaldırdığında gözleri dolu dolu olan ve ağlayan eşini görünce kendisininde gözleri dolmuştu. "Çok acıyor biliyorum bir tanem ama biraz sabret olur mu? Kremi sürünce iyi gelecek." Sehun onu kafasıyla onayladı. "Sen ağlıyorsun ama Luhan. Neden?"  Sesi titrek çıkmıştı.
Luhan zoraki bir tebessümle "Senin canın yanarsa benimde yanar, sen üzülürsen bende üzülürüm Gökkuşağım. Sen benim bir parçamsın unuttun mu?" Onun bu sözleri Sehun'un kalbinin teklemesi için yeterliydi.

  Hatırladığı anıyla tekrar gözleri doldu. Odasının camından dışarı, geceyi izlerken fısıldadı. "Neredesin Luhan? Gerçekten canım çok yanıyor."

KyungSoo kafasını sevgilisinin omzuna dayanmıştı. Bu olanlara bir türlü inanası gelmiyordu. Yani YiFan Hyung hep sert otoriter biri olmuştu fakat bu biraz fazlaydı. Ne demek Japonya'ya taşınmak. Onlar Sehun'suz ne yapacaklardı. Bu adil değildi. YiFan Hyung bencilce kararlar veriyordu.

"Hunnie sen gitme bizde kal. Hem babam ve annem seni benden daha çok seviyorlar." Chanyeol kuzenine sarılırken dudaklarını büzerek söyledi. Gerçektende kendi anne ve babası Sehun'u ondan daha çok seviyorlar ve bunu belli etmekten çekinmiyorlardı.

Sehun onun haline gülümsedi. "Üzgünüm Chanie. Ama annem ve babamla olmak bizim için çok daha iyi olur. Zaten okulu dondurmam gerek. Önümüzdeki yıl okula gidemeyeceğim. Babam Japonya'da yeni bir hayatın çok daha iyi olduğunu söyledi. " Bebeği için bazı şeylere katlanması gerekti. Şimdilik iyiydi ama yakında daha çok kilo alacak ve mide bulantıları başlayacaktı. Eğer okulda durursa çok daha kötü olurdu. Çünkü bu okuldaki bir çok öğrenci zaten onu sevmiyordu. Böyle bir şeyde hiç acımalarının olmayacağını biliyordu. Her ne kadar arkadaşlarını çok sevsede gitmeliydi.

Ama yinede gitmek istemiyordu. Luhan'ı beklemek istiyordu. Şu anda dört haftalık hamileydi. Kiliseye gittiğinden beri bir hafta geçmişti. Oraya gitmek istiyordu.  Ama tekrar gidemezdi. Artık onu okula anne ve babası bırakıyor, akşamları okuldan yine hangisi müsaitse o alıyordu. Bundan çokda şikayetçi değildi. Yürümek ve Luhan'la tüm zamanlarının geçtiği yerler onun üzülmesine neden oluyordu. Bu gün onu annesi alacaktı okuldan. Aklına gelen fikirle gülümsedi. Annesine Luhan'ın evine gideceğini söyleyebilirdi. Emindi annesi bir seferlik ona yardım ederdi.

Boş eve adım attığında üzerine çöreklenen anılarla mücadele etmeye çalıştı. Bu evde her yerde Luhan vardı. O koltukta Luhan onu öpmüş ve sevgisini dile getirmişti. Mutfak masasında eğlenceli kahvaltı yapmışlar ve akşam yemekleri yemişlerdi. Tezgahta Luhan ona yemek hazırlamıştı. Eli boynunda asılı duran alyansına gitti.

Atamamıştı o metal parçasını. Kıyamamıştı. Ondan güç alıyordu kendince. Kim ne derse desin Luhan'ı unutmayacaktı. Onu hep sevecekti biliyordu. Bu eve, ona veda etmeye gelmişti. Ama unutmayacaktı. Luhan onun parçasıydı çoktan. Her ne kadar onu çok üzmüş olsada kalbi söz dinlemiyordu. Luhanı bekleyecekti. Ömrü boyunca bıkmadan usanmadan.

  Yatak odalarına çıktığında göz yaşları tekrar akmaya başlamıştı. Usulca komidine ilerledi bir not defteri ve kalem buldu. Luhanın defteri ve kalemiydi. Bir şeyler karaladı. Luhan buraya geldiğinde kendisini bulması için bir pusula yaptı. Eşi onu bulacaktı. Biliyordu.

**

Tao yanında ona cola getiren gence baktı. Daha üniversite okuyor gibi görünüyordu ama çoktan asistan doktor olmuştu bile JoonMyun.
Bugün burada son günleriydi. Luhan'ın tedavisine Amerika'da çok daha iyi koşullarla devam edilecekti. Luhan'ın hiç bir yaşam fonksiyonunda düzelme yoktu. Koma hali devam ediyordu. Doktorlar beyin hasarının fazla olduğunu ve bir süre daha böyle kalması gerektiğini söylemişlerdi. Kafasına gelen kurşun çok ilerlememişti. Luhan'ın arabasının camları baya bir etkili olmuştu bu konuda. Yinede uyandığında büyük ihtimalle yürüyemeyecekti kardeşi. Bunu duyduğunda gerçekten çok fazla ağlamıştı. Annesi ve babası da günlerdir göz yaşı döküyorlardı.

Ona destek olan JoonMyun sayesinde biraz daha güçlü hissediyordu kendini. Tam bir haftadır hastaneden ayrılmamıştı.

Taonun bu haline üzülen JoonMyun kendi odasında banyo yapmasına bile izin vermişti. Normalde kendisine ait şeyleri yeni tanıştığı insanlarla paylaşmazdı. Ama Tao onu etkiliyordu.

Acile gözü yaşlı geldiğinde ona yardımcı olmak için konuşmuştu. Ama Tao onun farkına varmamıştı bile. Şimdiyse o gidiyordu. Kardeşinin yanında olması gerekti biliyordu. Yinede gitmesini değil yanında kalmasını istiyordu. Tao'ya bu kısa sürede tutulmuştu.

Sevimli çocuğun ne düşündüğünü bilmiyordu. Ama böyle bir zamanda soramayacağının da farkındaydı. Yinede ondan gittiğinde her gün mailleşeceklerine dair söz almıştı. Onu çok özleyecekti.

Bay Xio Lee, yoğun bakımın servisinin camından oğlunun kablolarla dolu olan bedenine baktı. Luhan zaten zayıftı ama sanki daha da zayıflamış gibiydi. Oğlunun yanında gidemeycekti. Onun burada kalması daha iyiydi. Muhtemelen Luhan ondan nefret ediyordu. Bu yüzden o olmadan gözlerini açar ve iyileşirse çok daha iyi olurdu.

"Efendim hazırlıklar tamam. Uçak ve sağlık ekibinin tüm kontrolleri yapıldı. Tek yapılması gereken hareket etmek." Yanına gelip haber veren adamlarından biriydi. Onu onayladı. "Peki tamam gidin siz ben Luhan'ın doktoruyla görüşeceğim." Adam yanından ayrılırken oda bitkin şekilde oturan karısının yanına ilerledi.

Doktorla konuşmuşlardı. Luhan sedyeyle ambulansa taşınmış oradanda hava alanına. Uçak onları hazır beklerken Bay Lee sedyede yatan oğlunun yüzünü okşadı. Oğlunun yüzü yakından çok daha solgundu. Saçlarının tamamını kazımışlardı. Usulca alnını öptü. "Geri dön evlat. Geri dön ve bu aptal ihtiyardan intikamını al. Bekliyor olacağım oğlum."

Tao ve karısına da veda etmek istemişti ama onlar yüzlerini çevirmişlerdi. Kalbi kırılsada birşey demedi. "Sedece dikkatli olun ve ona iyi bakın." diyebilmişti.

Daha fazlasına nefesi yetmedi. Boğazı düğüm düğüm olurken o pisten uzaklaşıp uçağın kalkışını izledi. 

***


TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now