Bölüm 23

2.5K 232 21
                                    

  

Sehun hareketsiz dururken Luhan ona doğru koşup kollarından tuttu. Tao'nun ona nasıl ihanet ettiğini anlayamıyordu. Ona anlatmıştı. Sehun'u sevdiğini onsuz olamayacağını anlatmıştı. Tao tüm bunları bilirken Sehun'a nasıl her şeyi anlatabilirdi. Bu olacak şey değildi. Gökkuşağının dolu dolu olan gözlerine baktı. O gözler için canını bile verebilecekken şimdi yaş akması yine kendi yüzündendi. ''Sehun bildiğin gibi değil beni dinlemelisin.'' 

 Sehunun canı yanıyordu. Luhan'a güvenmişti. Saf masumdu sevgisi. Ona her şeyini vermişti. Bedenini ruhunu, kalbini, aklı Luhan'la dolup taşarken bordo saçlı olan başkasıyla evlenecekti. Canı yanıyordu. Çok fazla.  Luhanı sertçe itti. ''Neyi dinleyeceğim? Müstakbel karın varken zaten evliyken parmağıma yüzük takarken beni aptal yerine koyarken nasıl eğlendiğini mi?'' 

  Sehun'un ağzından çıkan herşey Luhan'ın kalbinde balyoz etkisi yaratıyordu. O asla böyle düşünmemişti. Ama Sehun buna mı inanıyordu? Buna sebep olan kendisiydi değil mi? Bir şey söylemeye hakkı olmasa bile sessiz kalarak Sehun'un ellerinin arasından kayıp gitmesine izin veremezdi. Kalbindeki yanan ateş buna izin vermezdi. ''Hayır Sehun ben seni her şeyden çok seviyorum. Yemin ederim zorla. Zaten bir süre sonra boşanıp geri gelecektim. Yemin ederim Sehun. Beni böyle bırakamazsın. Olamaz sen olmadan bunun üstesinden gelemem.'' Luhan tekrar ileriye doğru atılıp beyaz ve soğuk elleri tuttu. Hiç bırakmak istemediği güzel elleri. 

 Sehun artık göz yaşlarını tutamıyordu. Canı yanıyordu ve öfkeliydi. O kadar çok öfke bedenini sarmıştı ki kandırılışı için olan üzüntüsünü bile hissedemiyordu. Gözlerinden berrak yaşları akarken ''Senden nefret ediyorum Xio Luhan. Benim asla ve asla sevilemeyeceğimi tekrar hatırlattığın ve benimle dalga geçtiğin için senden nefret ediyorum.'' dedi. Ellerini bordo saçlıdan kurtarıp sol parmağındaki alyansını çıkardı. Yüzüğü Luhan'a fırlattı. Onu istemiyordu. Luhan'ı da istemiyordu.Tüm bunlara inanamıyordu. Gerçeklerden nefret ediyordu. 

  Luhan yüzüne atıla yüzüğü yakaladı. Bu kadar kolay değildi. Koşan Sehun arkasından fırladı. Tao'nun varlığını çoktan unutmuştu bile. Sehun'dan hızlı koşabildiği için şükretti. Tekrar koluna asılıp kendisine çekti ve dudaklarına yapıştı. Sehun onu itmeye çalışsada başarılı olamıyordu ve kahretsinki Luhan'ın dudakları onu çoktan uyuşturup etkisi altına almıştı bile. Zayıftı Luhan'a karşı o kadar zayıftı ki bu gözlerinden bir damla daha yaşın düşmesine neden oldu. 

 Luhan kendisine karşılık vermeyen  ama itmeyen çocuğun dudaklarını serbest bıraktı. Bunu her ne kadar istemese de. ''Sehun döneceğim yemin ederim. Söz verdiğimiz o yerde beni bekle olur mu? Her şey düzelecek. Yapabiliriz Sehun bana inanmalısın. Eğer seninle dalga geçecek olsam bu kadar kolay ağlayamazdım beni bekle lütfen.'' Gökkuşağının dudaklarına fısıldadı. İç çeke çeke ağlıyorlardı. Sehun bir şey söylemedi avcundaki yüzükle koştu. Luhan'dan uzaklaştı. Kalbi hala ondayken. 

   ''Seni adi şerefsiz!'' Luhan sinirle bağırıp Tao ya yumruk attı. ''Bana ihanet ettin!'' Tekrar yumruk atacakken Tao ''Babam eğer yapmazsam Sehun'a bir zarar vereceğini söyledi. dedi. Can havliyle, biliyordu ki ikinci bir yumruk yüzüne inse estetik ameliyat olmak zorunda kalacaktı. ''Yalan söyleme!'' Luhan sertçe bağırdı. ''Yalan değil Luhan. Her şeyi öğrendi. İrene'yle konuşmalarımızı duymuş. Eğer bu işi kökten halletmezsem Sehun'a zarar vereceğini söyledi. Yemin ederim seninle tehdit etseydi kılımı kıpırdatmazdım. Ama onu seviyorsun. Yapamadım. Affet beni Luhan. Yapmak zorundaydım.'' Tao gözleri dolarken nefes nefese söyledi. 

  Luhan kendini kardeşinin yanına bıraktı. Eliyle kalbini sıktı. Canı yanıyordu. Bu şekilde ayrılamazdı. Sehun'suz yapamazdı. Peki ya gökkuşağı onsuz ne yapacaktı. Gözlerinden bir damla yaş aktı. Bulutsuz masmavi gökyüzüne baktı. Hava bu kadar güzelken onun içinde matem yağmurları vardı. Biricik aşkını eşini her şeyini kaybetmişti. ''Sehun..'' Fısıldadı ve daha çok ağladı. 

  Yanında uyuyan Luhan'a baktı Tao. Onun ağlamaktan şişmiş gözlerine. Birini bu kadar çok seveceğini düşünmemişti. Luhan her zaman zor biriydi. Kendinden pek taviz vermeyen dediğim dedik ve biraz da zorba. Ama o tombiş çocuğun önünde çok fazla savunmasızdı. Luhan'ın parmağındaki yüzüğe takıldı gözleri. Gülümsedi. Kardeşi evlenmişti demek. Töreninde bulunamamıştı bile. Zaten kimseyi çağırdığınıda zannetmiyordu. Luhan'ı tanıyordu, o bir şeyi çok severse sadece kendisine saklar, kimselere göstermez yaklaştırmazdı. Kalbinde bir sızı hissetti. Kardeşi hala art arada iç çekerken gözlerini kapattı. Biraz uyumak iyi gelebilirdi belki.

 Sehun eve gelir gelmez annesine sarılmış ve ağlamaya devam etmişti. Yixing şaşkın olsa da, kollarını oğluna doladı. Kilolu çocuk kollarının arasında küçücük kalmıştı sanki. Küçük ve savunmasız. Oğluna neler olduğunu sorduğunda bir cevap alamamıştı. Sehun sadece ağlamıştı. Kollarında uyuya kalan çocuğun az zorlanarakta olsa koltuğa uzanmasını sağladı. Saçlarına ve alnına öpücük kondurdu. Onu bu kadar üzen şey neydi bilmiyordu ama biricik evladının bu kadar çok ağlaması kalbinin sızlamasına neden oluyordu. 

  Ertesi gün her şey daha zordu. Okulda sanki herkes olanları biliyordu. Yada Sehun kendi kendine kuruntu yapıyordu. Şiş olan göz altları sızlıyordu. Dün çok fazla ağlamıştı ve bu yüzden başı ağrıyordu. Ama en beteriyse kalp ağrısıydı. O hepsinden daha kötüydü. Okulun bahçesine baktı belki Luhan gelmiştir diye, bir umut. Ama bordo saçlı olan yoktu. Her zaman Luhan'ın durduğu yere baktı. Tek ayağı üzerinde dikilen etrafa soğuk bakışlar atan ama kendisini fark edince kocaman olan sevgi dolan gözleri yoktu. Luhan artık yoktu. Sehun defalarca kendine bu gerçeği fısıldadı. Ama neden hala alyansını atamamıştı. Boynunuda sallanan gümüş yüzüğe elini sardı. Luhan yoktu ama aşkı sevgisi acısı buradaydı. 

  Sehun bir daha aşık olmak istemiyordu. Bu kadar acı dolu bir tecrübesi olsun istemiyordu. Bununla nasıl baş edilir onu bile bilmiyordu. Gözleri dolarken kafasını kaldırıp gök yüzüne baktı. Gri bulutlar her yeri kaplamıştı. Yağmur yağacaktı. Luhan yağmurdan sonra dışarıya çıkıp dolaşmayı severdi. Bir yerlerde gökkuşağına denk geldiklerinde Sehun gökkuşağına bakar Luhan ise ona bakar dururdu. Artık Sehun gökkuşaklarından da nefret ediyordu. Her şey boştu. Luhan yoktu. Eskiden bu kadar yanlız olup olmadığını düşündü. Tek derdini aslında diğer insanların kilosuyla kafayı bozduğu dönemi. Umrunda değil gibiydi. Sonsuz acı içinde sürükleniyor gibiydi.

  Chanyeol, bahçenin ortasında dikilip gökyüzüne bakan kuzenini izlemişti bir süre. Bu gün yanında Luhan yoktu ve çocuğun yüzünden bir terslik olduğu anlaşılıyordu. Koştu ve kuzenine sarıldı başka bir söze gerek yoktu. Kötü bir olay varsa birini teselli etmek yerine sıkıca sarıldığınızda ona iyi gelirdiniz belki. 

 ''Burdayım. Senin için buradayım Hunnie.'' Şefkatli sesi Sehun'un daha çok ağlamak istemesine neden oluyordu. Kollarını Chanyeol'un ince beline dolayıp hıçkırdı. ''Gitti.'' Başka bir şey söylemedi. Kuzeni nasılsa anlardı.
***
   

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now