Bölüm 18

3K 260 39
                                    

 Sehun şuanda soğuk soğuk terler döküyordu. Çok fazla heyecanlıydı. Karşısında Luhan'a zerre benzemeyen ikiz kardeşi vardı ve çocuk gerçekten delici bakışlarla ona bakarken kendini pek rahat hissetmesi normal değildi. Luhan mutfağa gidip onlar için bir şeyler hazırlıyordu. Sehun onun evinde olduğu için mutlu bile olamıyordu. Üstelik bu ev Luhan gibi kokuyordu. Ferah aynı zamanda yakıcı. Ama karşısındaki çocuk yüzünden içinden sevinç çığlıkları bile atamıyordu. 

 Tao bacak bacak üstüne atarken Sehun'u süzdü. Şu an da oldukça şaşkındı. Luhan'ın böyle bir çocukla ne işi olabilirdiki. Çocuk çok sevimliydi ve Luhan'ın sevimli şeylere olan alerjisini biliyordu. ''Demek Luhan'la çıkıyorsunuz? Kaç gün oldu?'' Sehun gelen soruyla parmaklarıyla oynamayı bırakıp soru soran çocuğun gözlerine baktı. ''Bir kaç gün oluyor.'' 

 ''Seksen altı saat on beş dakikadır, ah şu anda on altı dakika oldu.'' Luhan elindeki meyve sularıyla birlikte salona girerken rahatça ne zamandır çıktıklarını söyledi. Sehun ona kocaman gözlerle bakyordu. Kalbi hızlanmış ve yanakları kızarmıştı yine. Luhan'ın dakikaları bile saymasını asla beklemiyordu. Oysa kendi bir kaç gün diye geçiştirmek istemişti. Ama bu umursamadığından değil Tao'yla çok muhattap olmamak amaçlıydı. O çocuk onu geriyordu. Aslında Luhan'ın hayatını çok merak etsede akrabalarının korkunç olduğu hissine kapılmıştı bile. Sadece Luhan tatlıydı. Diğerleri değildi. 

 ''Vaavv Luhan biri için bu kadar özenli olmazdın sen, hayırdır? Bu çocuk gözlerini kör etti anlaşılan.'' Tao'nun sesindeki alayı farketmişti Luhan ama umursamadı. Çünkü kendiside büyülendiğinin farkındaydı ve pek şikayetçi sayılmazdı. Sehun'un yanına oturup sol elini kavradı. Gökkuşağının eli yine buz gibiydi.  Luhan onun gerildiğinde yada strese girdiğinde ellerinin soğudunu farketmişti. Bu ellerini daha çok sarmak istemesine neden oluyordu. Beyaz ve güzel elleri, biçimli parmakları, düzgün ve özenle kesilmiş temiz tırnakları, bir insanın herşeyi nasıl bu kadar mükemmel olabiliyordu?

  ''Sehun'u seviyorum ve belkide büyülendiğim doğrudur.'' Luhan'ın Sehun'a bakışlarını görünce dondu kaldı Tao. Luhan gerçekten bu çocuğa bal gibi aşık olmuştu. Basit bir hoşlantı değildi. Luhan'ı daha önce hiç böyle görmemişti. Bu çocuk doğduğundan beri herkesten sakınırdı kendini. Kimseye yüz vermez sevgisini göstermezdi.   

  ''Luhan yaptığının tehlikeli olduğunu biliyorsun değil mi?'' Tao dişlerini sıkarak konuşmuştu. Luhan ne yaptığının farkında değildi hem kendini hemde bu çocuğu bile bile ateşe atıyordu. 

Luhan'ın bakışları donuklaştı tekrar. ''Tao bu seni ilgilendirmez. Anlıyor musun?'' Dişlerini sıkmıştı. Bu Sehun'un gerilmesine neden olmuştu. Zavallı çocuk neler olduğunu anlamasada bir şeylerin döndüğün farkına varmıştı. Luhan'ın dengesiz tavırlarının bunula bir alakası olabilirdi bile.

  ''Sen benim kardeşimsin göz göre göre kendini mahvetmene seyirci mi kalayım? Biliyor mu? Sehun'a söyledin mi?'' Tao ayağa kalkıp sinirle sorduğunda Luhan oratamın gerileceğinin farkına vardı. 

 Sehuna bakıp ''Üzgünüm gökkuşağım sanırım seni evine bırakmalıyım.'' dediğinde siyah saçlı çocuk onu daha da sinir etmemek için bir şey söylemedi ve sadece kafasıyla onayladı. Oysa neler olup bittiğini ölesiye merak ediyordu. Bu durum onunla da mı alakalıydı? Peki Luhan neden anlatmıyordu. En önemlisi Luhan ondan neler gizliyordu merak etsede sormaya cesareti yoktu. Daha yeni yeni mutluluğu yakalamak üzereken kara bulutların toplanması çok trajikti. 

 Yolda ilelerken ikiside konuşmuyordu. Luhan üzgün görünüyordu. Sehun ise merak ediyordu. ''Luhan, Tao ne demek istedi?'' Sonunda sorduğundaysa rahatladı. ''Ah o mu önemsiz. Kafaya takılacak bir şey değil. Ailem sevgilimin olması konusunda biraz baskıcı. Tao saçmaladı sadece, sen bunları düşünme gökkuşağım. Sadece seni ne kadar çok sevdiğimi bil yeterli. Olur mu?'' Luhan, Sehun'un önünde hafif dizlerini bükerek onunla aynı boya geldi. Sehun güzel sıcak kahvelerini onun gözlerine dikmişti. Yavaşça burnuna küçük bir öpücük bıraktı Luhan, siyah saçlı çocuğun. 

  Sehun gelen öpücükle sersemlesede endişesini bir kenara bırakamıyordu. ''Peki ailen öğrenirse ne olur Luhan?'' Aklındaki soruyu sormadan edememişti. Ya ailesi onları ayırmaya çalışırsa. Sehun buna izin vermezdi. Gerekirse Luhan onlarda yaşamaya başlardı değil mi? Evleri yeterince büyüktü. Babasının ruhunun bile duymayacağına inanıyordu. 

  Luhan ona kollarını dolayıp gökkuşağını göğsüne bastırdı. Bu soruya cevap vermek istemiyordu. Bizi ayıramazlar diyemezdi. Ayrılık yakındı sonuçta. Ona boş yere yalan söylemek istemiyordu. Ne olursa olsun gökkuşağı onu iyi hatırlamalıydı. Adi yalancı bir piç olarak değil. Aklından hiç çıkmayan o büyük sorun yine gözlerinin dolmasına neden oldu. Sehun'un yanında gerçekten çok zayıf oluyordu. Onun için güçlü olmak zorundaydı oysaki.

Sehun bahçe kapısından girerken "Eve gidince bana mesaj at olur mu?"  dedi. Bu küçük istek Luhan'ın kalbini hızlandırmıştı. Sehun'un onun için endişe duyması çok sevimliydi. Etrafa şöyle bir göz attı. Kimsecikler yoktu. Sehun'a doğru hızlıca koşup dudaklarına kapandı.

Beklenmeyen öpücük Sehun'u sersemletmeye yetmişti. Daha tam öpüşme konusunda beceriye sahip olamasada karşılık verdi Luhan'a. Dudakları ayrıldığında bordo saçlı çocuk onun alnına bir öpücük kondurdu. "Mesaj atmam ama ararım. Sesini duymadan yapabileceğimi sanmıyorum gökkuşağım."

Sehun kırmızının çok tatlı tonlarındaydı şu an. Luhan'ın uzanıp dudaklarından öpüp eve doğru hızlıca yürümeye başladı. Luhan onun arkasından eve giresiye kadar baktı. Şimdi ise eve gidip kardeşiyle konuşması gerekliydi.

  Tao anahtar sesini duyunca olduğu yerde biraz gerildi. Muhtemelen Luhan'la tartışacaklardı. Tao kardeşiyle kavga etmeyi asla sevmiyordu. Bu durum epilepsi krizini tetikliyordu üstelik. Bu yüzden çoğu zaman Luhan ona karşı ağır başlı olup çoğu şeyi alttan alırdı. Ama Luhan'ın o çocuğa ne kadar çok değer verdiğini gözlerinde görmüştü.

Luhan karşısındaki koltuğa oturdu. "Tao neden geldin? " Sonunda sormak istediği soruyu sordu. " Kardeşini gördüğün için hiç mutlu değilsin. Bu kalp kırıcı Hannie." Tao akua mavisi saçlarını karıştıp söyledi. "Seni annemin gönderdiğini biliyorum Tao. Ama söyleyeyim sikik bir düğün için Çin'e dönmeyeceğim." Luhan yerine daha da yerleşirken söyledi. Eğer Tao gelmemiş olsaydı şucan gökkuşağının dizlerine başını koymuş, bu koltukta yatıyor olacaktı. Sırf bu yüzden bile çok sevdiği kardeşine kibar olmayacaktı.

Tao gözlerini büyükçe açıp "Peki ne zaman dönmeyi planlıyorsun? Düğün gününde mi, yada zifaf gecesinde?" Luhan sinirle ona bakıp, ki bu oldukça ürkütücüydü. " Bak o düğünde ben değil sevgili babamız evleniyor. Hazırlıklar falan zerre umrumda değil. Ne halleri varsa görsünler. Ayrıca zifaf gecesi diye bir şey olmayacak."

Tao duyduklarına inanamıyordu. Luhan durumu kabul etmiş ama asilikten de vaz geçmiyordu. Durum oldukça umutsuzdu. Onun biraz daha üzerine gitmek için konuştu. "Peki ne yapacaksın Luhan? Yakında evleniyorsun Irene seni bekliyor Çinde. Ama sen burada şişman bir çocukla takılıyorsun."

Luhan'ın kopma noktası burasıydı tam olarak. Koltuktan ileriye doğru fırlayıp Tao'nun boğazına yapıştı. "Sakın. Sakın bir daha Sehun hakkında konuşma.  Kardeşim bile olsan affetmem. Anlıyor musun beni Tao?" Dişlerini o kadar çok sıkmıştıki konuşurken, dedikleri zor idrak ediliyordu. Ama Tao anlamıştı. Luhan'ı tanıyordu. On dokuz yıldır hiç bu kadar korkunç görmemişti onu.

"Pekala. Özür dilerim." Luhan, Tao'yu bırakınca diğeri zorlukla söyledi. Bordo saçlı çocuk kendini geri koltuğa bıraktı.

"Tao zamanım az ve ben ilk defa aşık oldum. İlk defa biri beni olduğum gibi kabul ediyor. Sorgulamıyor. Elimi tutuyor. Sadece bu bile bana dünyanın en özel insanı olduğumu hissettirirken onu bırakmam gerekiyor. Bu işe karışma yoksa zarar görürsün. Vakti gelince zaten Sehun'u bırakacağım."

***

     

TOMBİŞ SEHUNİE// HanHunWhere stories live. Discover now