9. BÖLÜM

42.8K 2.1K 149
                                    

Sevgili Atos ailesi, gecikme için çook özür dilerim ama proje teslim haftasındayım ve oldukça yoğunum. 15 Mayıs Pazar günü Kocaeli kitap fuarındayım :) Kocaelin de yaşayanlar gelsin tanışalım, sarılalım :) Bilenleriniz vardır belki ben aslen İzmitliyim :) Ve ilk defa kendi şehrimde imza gününe katılacağım :) Neyse çok konuştum gene, kendinize çook iyi bakın, yorumlarınızı ve beğenilerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum :) Yakın bir zamanda bölümler için gün ayarlamayı düşünüyorum :) Görüşmek üzere...

Neden buradaydım ki! Birkaç saat sonra uçağım kalkacaktı ama ben oldukça büyük dükkanın karşı kaldırımda öylece duruyorum.

"Eroğlu kuruyemiş" Yüksek sesle okuduğum tabelaya tekrar baktım. İçerisi her zaman ki gibi tıklım tıklım doluydu. İzmir'in en eski ve bilindik dükkanı 6 sene önce yanında ki iki dükkanla bileşince büyük bir restoran büyüklüğüne sahip olmuştu.

Kasada duran ve arada insanlarla konuşan adama baktım. Parmağımda ki o soğuk metalin sahibi. Onu incelediğimi hissetmiş olmalı ki birden gözlerini benden tarafa çevirdi. Ona yalnızca gel der gibi elimi kaldırdım. Üzerinde ki kot ceketini çıkarıp dükkan da çalışan elamanın birine verdi. Seri adımlarla bana doğru ilerlerken onu tekrar incelemeye başladım. Koyu mavi bir pantolon giymişti üzerinde geçen sene birlikte aldığımız düz beyaz ve yalnızca birkaç rakam yazan tişörtü vardı. Yakışlıydı, kendisine has bir havası bile vardı, esmer teni İzmir'in sıcağında daha da bronzlaşmıştı.

"Gelmezsin diye düşünüyordum." Soğuk çıkan sesi ve ona eşlik eden sert haliyle ona gülümsemek istedim. Çocukken de böyleydik, eğer anlaşamadığımız bir nokta olduğunda bana karşı sert davranırdı ve ben ondan çekinmeden gülümserdim.

"Konuşmamız gerekiyor."

Bana yalnızca başını salladı. Yanı başımda ki küçük el bavuluma tuhaf bir bakış atmayı da eksik etmedi. Ana caddenin üzerinde yer alan cafelerin birine girdik. Özellikle sessiz sakin bir köşeyi tercih etmiştim. Üzerimde yazdan kalma bir hava vardı zaten yaz da İzmir'e çoktan gelmişti.

"Ne alırsınız efendim?"

"Çay" dedi kısaca.

"İki olsun."

Garson yanımızdan ayrılırken ben sakinliğimi bozmaya hazırdım.

"Ben gidiyorum Burak"

"Sana gitme diye yalvarsam gene de gideceksin değil mi?" Koyu kahve gözlerine sadece suskunluğumla cevap vermeye çalıştım. Suskunluğum onu deli ediyordu, bir hırsla ellerini yüzüne geçirdi ve öfkeyle bana döndü.

"Biri var değil mi! Yalan söylüyorsun bana, kim lan o? Cevap ver bana!"

"Evet var! Oldu mu? Bunu mu istiyorsun Burak, sana bin defa söyledim yok kimse hayatımda"

Bir anda sustum ve geri çekildim, garson elinde ki çayları usulca masaya yerleştirdi. O uzaklaşana kadar da konuşmadım zaten mekanın en köşesinde olsak bile birkaç meraklı göz üzerimizdeydi.

"O nişan iki ay sonra falan olmayacak zaten babam köpürdü sabah, tek benim arkadan değil babamın arkasından da iş çevirdiğiniz için!"

Dişlerini öyle bir sıkıyordu ki çenesi gergindi. Yüz kasaları da oldukça kasılmıştı. Bana cevap vermek yerine dikkatine sıcak çaya yöneltti.

"O işi, kabul etmeyeceksin değil mi?"

Şimdi yüz kaslarının gerilme sırası bendeydi. Bir insana kaç bin defa aynı şeyi söylersen anlardı! Burak hiç anlamıyordu da..

GAVUR DAMAT (Atos Serisi-1)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora