⭐ Denizin Mavisi ⭐

7.5K 800 385
                                    




-

"Bir babanın evladında açtığı yarayı
O baba bile kapatamıyor.
Ne acı.
Sonra o yara bir uzuv gibi
Vücutla doğru orantıda
Büyüyor
Büyüyor
İnsan çocukken nelere güldüğünü elbet unutur,
Ama neden ağladığını bir türlü unutamıyor."

6.Bölüm

Son kez eksik bir şey olup olmadığını kontrol ettikten sonra kaldığım odanın kapısını kendime doğru çektim ve kilitledim. Anahtarı delikten çıkarıp çantama atarken merdivenlerden inmeye başladım.

Bu merdivenleri her kullandığımda basamakları saymak benim için değişmeyen bir ritüel haline gelmişti. Üçüncü kattan her indiğimde, veya üçüncü kata her çıkışımdaysa basamakların finalinde elimde olmadan sinirleniyordum. Bu basamakları 50'ye tamamlamak çok mu zordu? Her sayışımda basamaklar 49'da bitiyordu ve bunu ister istemez kendime takıntı haline getirmiştim. Önemsiz bir detay olabilirdi ancak elimde değildi. Üstelik merdivenlerin bitimindeki ve asansörün yan tarafına bırakılmış kahverengi saksılar çoğu zaman yamuk oluyordu. Ve bazen, bu her ne kadar benim vaktimi alsa da, onları düzeltmeden dışarı çıkamıyordum. İnanılmaz düzenli biriydim. Hatta bu konuda ciddi olarak takıntılıydım. Her şey belirli bir nizam içerisinde olmalıydı kanımca. Aksi takdirde gördüğüm manzara beni oldukça rahatsız ediyordu.

Örneğin kitaplarım; konularına, yayınevlerine, hatta renklerine göre sıralanmıştı. Kıyafetlerim yazlık-kışlık, açık renk-koyu renk vs. özelliklerine göre katlanıp dizilmişti. Telefonumdaki şarkıların bile kendine özgü playlistleri vardı. Yabancı şarkılar, slow parçalar, sözsüz müzikler... Hatta sevdiğim sanatçıların, sadece onların parçalarından oluşan playlistleri...

Düzen, benim hayatımın merkezindeydi.

Hiçbir zaman dağınık olmamıştım. Ama dağınık olan bir yer vardı; o da beynimin içiydi. Resmen; her yer, her yerdeydi... Düşüncelerim tıpkı bir ip yumağı gibi karışmış, çözmeye çalıştıkça daha da iç içe geçiyordu.

Kendi içimde yaşadığım bu anlamsız çekişmeye bir son verdim ve yurttan çıktım. Okuduğum üniversiteye olan konumu bakımından özellikle bu yurdu seçmiştik. Okula minimum 15 dakikalık yürüme mesafesindeydi ve bir çok yere de yakındı.

Ağır adımlarla okula doğru giderken botlarımın yol üzerini kaplayan karla olan gıcırtısını dinliyordum. Daha dün kara dair bir şey yoktu. Herhalde geceden yağmıştı. Yine de, fazla tutmamıştı. Ya da sabah saatlerinde yağan yağmur, karın beyazlığına şeffaf bir leke bırakmış ve onu kısmen eritmişti.

Hava çok fazla soğuk olduğundan montumun şapkasını taktım ve başımı boynuma doğru çekerek vücudumun soğukla temasını mümkün olduğunca kesmeye çalıştım.

Hastalığım tamamen etkisini yitirmediğinden aldığım nefesin hırıltı şeklinde ciğerlerime ulaştığını hissedebiliyordum. Deniz'le konuşmamızın üzerinden bir gün geçmişti. Aslında bugün de yatıp iyice dinlenebilirdim ancak bu aralar çok yoğun olduğumdan kütüphanede çalışmam gerekiyordu. Bugünü rahat bir şekilde atlatabilsem yeterdi.

Ancak belki de 'rahat bir şekilde atlatabilmek' konusunda çok da erken konuşmasaydım daha iyi olacaktı.

Ayağım, sulanmış kar yüzünden kaydığında dengemi sağlayabilmek için çırpındım. Ne yazık ki, hayır... Kitaplardaki ya da filmlerdeki gibi bir klişe yaşayıp, bir kurtarıcı tarafından kolumdan yakalanmamıştım ve maalesef dizlerimin üzerine, yere kapaklanmıştım.

Denizin MavisiWhere stories live. Discover now