⭐ Denizin Mavisi ⭐

5.7K 552 343
                                    


Passenger- Let Her Go

"Deniz'den öncesi hep bir arayıştı; onu buluşum ise devrim."

24.Bölüm ✍

"Bundan daha kötü ne olabilir?" dediğim ne varsa, daha kötüsünü yaşıyordum. "Daha ne kadar üzülebilirim ki?" diye kendime sorduğumda, hüznün yeni boyutuyla karşılaşıyordum. Dibe vurduğumu sandığım her an bir dip olduğunu daha keşfediyor, karanlığın içine doğru sürükleniyordum. Sanki bu benim kaderimde vardı. Tecrübelerimin yapıtaşı acıydı ve sanırım acı, bu dünyadaki imtihanımdı. Zira yaşadıklarıma uyduracak başka bir kılıf bulamıyordum.

Deniz'den uzak olmakla sınanmış, bundan daha büyük bir acı olacabileceğini aklıma dahi getirmemiştim. Ama işte şimdi daha beteriyle sınanıyordum: Onu ilelebet kaybedebilme korkusuyla...

Bunu istemiyor ve tüm benliğimle reddediyordum. O Deniz'di! Ona ne hakla bir şey olabilirdi? Bu mümkün bile değildi!

Fakat ya olursa demekten alıkoyamıyordum kendimi. Ya onu büsbütün kaybedersem? Ya geç kaldığım bu adam, erkenden çekip giderse benden? Hiç dönmemek üzere ardında bırakırsa beni?.. O zaman ne yapardım? Bu ihtimali düşündükçe ruhum daralıyor, kor bir ateş gibi yüreğime düşen bu korku iyiden iyiye yayılarak bedenimi yangın yerine çeviriyordu. Şimdi hangi teselli, bu yangını küle döndürebilecek güçteydi?

Hayattaki en büyük çaresizliğimi şu an yaşadığımın bilincine varmıştım fakat bu bilinç, beni daha büyük bir çaresizliğin koynuna sürüklemişti.

Çaresiz oluşumu kabullenecek kadar çaresizdim. Ne acıydı...

Zihnimden türlü türlü felaketler ve bir dizi kötü sonuçlar geçerken kendime hakim olamıyor, içimde peyda olan bu sıkıntının boyunduruğu altına girmekten hiç çekinmiyordum. Ve işte o anlarda nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezdiniz. Endişe tüm ana hatlarıyla beynime yerleşmişken sağlıklı düşünmekten bir hayli uzak bir halde, ne yaptığımı bile bilmeden, adeta daldan kopan bir yaprak gibi oradan oraya savruluyordum.

Hayatımın geri kalanını onsuz tasavvur etme cüretinde bile bulunamıyordum. Zihnim bu gerçeği idrâk etmemek için olağanüstü bir çaba harcıyordu. Onun olmadığı bir hayatı nasıl düşünebilirdim? Onu kaybettikten sonra hayatın ne anlamı kalacaktı?

Hayatımda ilk defa kaybetmekten bu kadar korkuyordum. Yıllar sonra bulduğum, bulduğumu kendime çok sonralarda itiraf ettiğim o adamı hepten kaybetmek... İçimde tarifsiz bir sancı duydum. Bu, tüm beşeri korkuların ötesindeydi ve düşündükçe nefesimi kesiyordu.

Dizlerimi arka koltukta iyice kendime çekip kollarımı etrafına dolarken, artık yaş akmayan, odağını kaybetmiş gözlerimi daldığı yerden ayırmıyor ve olduğum yerde bilinçsizce ileri geri sallanıyordum. Kendimi hiç bu kadar aciz ve işe yaramaz hissettiğim olmamıştı. O oradaydı ve kim bilir ne haldeydi... Benim elimdense bir şey gelmiyordu. Benim için bu derece önemli olan birine yarayamayacak olduktan sonra, ne için yaşıyordum ki? Ona koşamayacaksam niçin ayaklarım vardı? Onu göremeyecek olduktan sonra, gözlerim ne işe yarardı? Yahut onun sesini duyamayacaksam, kulaklarımın benim için ehemmiyeti neydi? Bu bedenim, içinde Deniz'i yaşattığı için önem taşıyordu. Aksi halde boş bir bedenden farklı olduğumu ne cüretle iddia edebilirdim? Deniz benim ruhum olmuş, yaşamaktan ziyadesiyle uzak bu bedenime adeta bir canlılık bahşetmişti. Fakat işte yine ondan uzak, yine ruhsuz bir halde, perişan vaziyetteydim.

Denizin MavisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin