Bölüm 1: Kapımdaki yabancı

122K 7K 6.2K
                                    


***

Dereceleri temmuzla yarıştıran sıcak bir eylül akşamında, gökte ay kristal top gibi parlarken, karanlıklardan çıkagelen yabancı bir adam, yaralı gövdesini kapımın tam önüne bıraktı.

Yorgun ve yalnızdı. Elinde, her kilidi açan bir anahtar, önünde daha önce kimseye açılmamış bir kapı vardı. Eşiğin ardını öngörebilseydi belki de bir adım daha atmaz, damlası denize karışmaz, elini ateşe uzatmazdı. Oysa biraz düşünse, kendisini bekleyen muhtemel sonu, henüz çocukken okuduğu acıklı bir kitabın son sayfalarında gördüğünü hatırlayacaktı. Kurşun Asker'i ve Dansçı Kız'ı.

Kor alevli bir şöminede eriyen simsiyah bir kurşunun, bükülüp kalp şeklini alana dek bir külün koynunda yanması ona hiçbir zaman romantik gelmemişti zaten. Hazin sonuna şiddetle karşı çıktığı bir çocuk kitabının, kendi kaderini belirleyeceğinden de henüz haberdar değildi. Ne o ne de ben.

Dereceleri, temmuzla yarıştıran sıcak bir eylül akşamı beni, hiç okumadığım bir çocuk kitabının hazin sonunda, kaderimin kesişeceği adamla buluşturdu.

Burada takvim yaprakları Eylül'ün 1'inden sayılıyor.

Çünkü burası, tam da o yer.

Kelepçesinin ibresi, parmağıyla bileği arasında gidip gelen o adamı, sonsuz bir döngüde bekleyeceğim yer.

Burası, elimizin ateşe uzandığı yolun bir adım gerisi;

Kurşun Asker ve Dansçı Kız'ın hikayesinin başladığı yer.

❧⸻₭.₳⸻❧

Yatak odamın zeminine saçılan eşyaların yarattığı karmaşa anksiyetimi kaşısa da, hiçbiri elimde tuttuğum kağıt parçası kadar canımı sıkmıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Yatak odamın zeminine saçılan eşyaların yarattığı karmaşa anksiyetimi kaşısa da, hiçbiri elimde tuttuğum kağıt parçası kadar canımı sıkmıyordu. Önlü, arkalı yazılmış, utanç vesikası gibi bir kağıt parçasıydı bu. Birkaç güne mahalleden taşınacak olan yan komşum Nazmiye Teyze'nin istediği boş kolileri ararken birden bire elime geçivermişti. Yatağımın bazasını kaldırmış, katlanmış kolileri dışarı çıkarırken eski bir poşet dosyanın içinde görmüştüm.

Üzerinde yazan, "Aşkın icadı" başlığını okuduğumda dosyayı hiç açmamam gerektiğini biliyordum. Yine de... Mazi bir yerlerden dürtmüştü işte. Kağıda baktıkça kalp atışlarım hızlanmaya, hafızamın derinlerine gömdüğüm geçmiş, küçük bir çatlaktan sızarak gözlerimin önünde kanlı, canlı dirilmeye başladı.

O vakitler üniversite ikinci sınıfın güz dönemindeydim. Nagehan isimli, aklını duygular ve duyguların insan davranışları üzerindeki etkisiyle bozmuş hocamız, aşkın ortaya çıkışına yönelik bir deneme yazmamızı istemişti bizden. Bunun içinse hayal gücümüzün sınırlarını zorlamamızı, hatta mümkünse tamamen hayali, destansı bir teori bulmamız gerekiyordu. Çünkü Nagehan'a göre, iyi bir gazeteci, en olmaz denenleri bile mantık düzleminde temellendirebilendi. Bu nedenle denemeler, ikna kabiliyetimizin kalemtıraşıydı, bizlerse kanatlı atların, peri tozlarının, ok atan Eros'un olduğu bir ütopyayı içselleştirip edebiyatın sihirli dünyasıyla buluşturacak olan acar gazeteciler(!) Üç gün süremiz vardı. Ağlak, dramatik fedakarlıklarla bezenmiş histerik hikayelerden bir data oluşturmak istediği son derece açık olan Nagehan Hoca'yı memnun etmek için tüm sınıf seferber olmuştuk. Ortaya neler çıkmadı ki... Adem'le Havva'dan, Leyla ile Mecnun'a kadar bolca gözyaşı yüklü kavuşamamalar, sürgünler, çöle düşenler, zehir içenler... Dahası peri kızları, kurbağaya dönüşmüş asıl oğlanlar, vampirler, yarasalar derken 'Aşkın İcadı' Nagehan Hoca için yeterince tatminkar cevaplar bulmuştu. Biri hariç.

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now