Bölüm 54: Bekleyişler - I

24.9K 2.9K 2.9K
                                    

***

Bölüm Sonu Şarkısı: 🎶 Bülent Ortaçgil - Yağmur 🎶

***

"Biraz daha kısa olsun!" Sesim oldukça kararlı çıkmıştı.

"Böyle nasıl?" Makas, omuzlarımdan yukarıyı işaret ediyordu.

"Daha kısa, biraz daha kısa..." Aynadaki aksimle göz göze geldim o an. Sevinçleri böylesine kısa süren bir kadına kıyasla fazla uzundu saçlarım. Hatta tırnaklarım, kirpiklerim ve günlerim... Azalmaya nereden devam etmeliydim?

"Daha kısa..." dedim bir kez daha, aynadan yüzümdeki hüznü dikizleyen meraklı kuaföre...

Yarım saatin ardından göğüs uzunluğundaki balköpüğü saçlarım kahverengi olmuş ve kulak bitimime dek kısalmıştı.

Kadınların, kötü bir ayrılık ya da şiddetli bir ruhsal çöküntü sonrası neden kuaföre koştuklarını şimdi daha iyi anlıyordum. Kalbimiz, zihnimiz öylesine dolu oluyordu ki kalan her şey fazlalık geliyordu sanırım. Nasıl hafifleyebilirim? Ne yaparsam bu ağırlıktan daha kolay kurtulurum? Böyle şeyler...

"Yavaş ol, yavaş!" Kendimi daha hafiflemiş, çok daha iyi hissetmem gereken yerde, bir kuaförün önünde olacak şey miydi bu! Yağan yağmurun biriktirdiği çamurlu su, önümden hızla geçen bir araçla birlikte üstüme sıçramıştı. 

"Kuaförden çıkan bir kadına bu... Bu nasıl bir yapılabilir?" Bir yandan hızlı adımlarla yürüyor, bir yandan ise kendi kendime söyleniyordum.

"Bu halin ne?" Ses hemen arkamdan gelmişti. Başımı çevirdiğimde Nihat'ı gördüm.

"Çamur at, izi kalsın..." dedim, sinirli bir sesle. "Hayatım atasözü ve deyimleri deneyimlemekle geçiyor!"

Güldü. "Yakışmış... Saçın..." Yanıma doğru birkaç adım attı. "Nasılsın? Epey zaman oldu..."

"Harikayım!" Elimle üst başımı işaret ettim. "Her halimden belli değil mi?"

"Belli..." Gözlerini yüzüme dikti. "O..." dedi, yutkunarak. "Hiç... Hiç irtibata geçti mi seninle?"

"Hayır. Ama geçse dahi bunu söyleyeceğim son kişi sen olurdun..."

"Deniz-..."

"Aaa ama tabiii..." dedim sözünü bölerek. "Amansız polisimiz bir ödül daha almak istiyor. Belki bir madalyon daha, bir terfi, bir ikramiye, ha? Bak dur, manşeti de buldum senin için." Ellerimi iki yana açarak tırnak işareti yaptım. "Önce ifşa etti, sonra yakaladı! Cesur komiserin kahramanlık destanı!" Gözlerimi kocaman açtım. "Nasıl, beğendin mi?"

"Deniz, bunu kendim için sormadığımı biliyorsun" dedi, sitem eder gibi bir hali vardı.

"Tabi, tabi... Benim iyiliğim için. Haklısın..." Gözümle yolun karşısında duran iki aracı işaret ettim. "Oradakiler de benim iyiliğim için 7/24 takip ediyorlar zaten beni, değil mi? Yoksa Yağız'ı yakalamak için falan değil!"

"İşimizi yapıyoruz" dedi, bıkkın bir sesle. "Talimat böyle..."

"Anladım" dedim, zoraki bir tebessümle. "O zaman Yağız'la görüşürken daha dikkatli olmam gerekecek. Birlikte yemek yiyip sinemaya gidecektik birazdan oysa... Yazık oldu!"

"Söylediklerimi ciddiye al!" Etrafını kolaçan edip üzerime doğru bir adım daha attı. "İki hafta oldu Deniz. Daha ne kadar saklanabilir? Nereye kadar saklanabilir? Bak... Eğer iletişime geçme şansın varsa da çok dikkatli ol, tek bir açığına bakar, alırlar içeri seni. Ve eğer... Eğer onunla konuşursan... İkna et. Teslim olmaya ikna et." Kısa bir duraksayıp devam etti. "Yönetim değişti. Pek çok resmi kurum el değiştirdi. Yargı, emniyet, istihbarat... Her birine yeni isimler getirildi. Bu durumda daha adil bir yargılanma olur. Sonuçta Redkey'in savaş açtığı güruh yok artık karşısında. O güruhun işlediği suçları kabul eden, onları yargılayan ve yeni bir sayfa açmayı vadeden bir yönetim var. Eğer Yağız... Eğer işbirliği yaparsa ve dahası bildiklerini de paylaşırsa etkin pişmanlıktan faydalanabilir. Cezası daha makul bir seviyeye indirilir. Ama böyle kaçtığı müddetçe ve yurt dışında işlenen siyasi cinayetlere adı karıştığı müddetçe çok zor. Böyle giderse kendini daha da geri dönüşü olmayan bir yola sokacak. Lütfen... İkna et onu."

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now