Bölüm 34: 'Merhaba Redkey'

32.1K 4.3K 2K
                                    

"Geçen gün Kadıköy'deki bombayı Rekkey patlatmış diyorlar Ramazan Abi. Benim çırağın teyze oğlu da oradaymış. Vallahi Rekkey'di, gözlerimle gördüm, diyormuş çocuk."

"Doğrudur birader, bak benim bacanağın bir ahbabı emekli yarbay. O bile diyor ki, teşkilat içinde bir yapılanma varmış. Oradan türemiş bu Rekkey de. Seksen yaşındaki adam, hem de koskoca emekli yarbay, yalan mı söyleyecek Hüseyin? Teröristmiş bu Rekkey denen herif."

"Allah bu dinsizin şerrinden vatanımızı, hanemizi korusun Rıza abi. Bu Rekkey hem terörist hem de tecavüzcüymüş ahlaksız... Hanımlarımızı, bacılarımızı nasıl salacağız artık sokağa? Karı kısmına sahip çıkmak kolay mı? Ama yo... Biz sırtında köteği kırmadan önce akıllı olup otursunlar evlerinde. Bizim mümessil Salih abi var ya, onun yeğeni demiş ki bu Rekkey teröristi..."

"Sizsiniz terörist!" dedim, bir hışımla ayağa kalkıp oturduğum masayı ittirirken. "Terörist sizsiniz!"

İş çıkışı İpek'le geldiğimiz bir balık lokantasında, yan tarafımızdaki masada oturan ve dakikalardır Redkey hakkında atıp tutan cahil cühela üç adamın üzerine yürümeye başladım. Biraz önceki konuşmalarından birinin manav, birinin manifaturacı olduğunu, diğerinin ise bir çay bahçesi işlettiğini anlamıştım. Masalarına gelip ellerimi vurarak konuşmaya devam ettim:

"Asıl terörist sizsiniz! Biriniz çürük meyveleri tezgahın en arkasına ama tartının en önüne yerleştirir, diğeriniz üç kuruşluk kumaşı on liraya okutur, ötekiniz sabahtan demlediği katran gibi çayı akşamın beşinde 'taze' diye masalara dizer. Ama ahlaktan bahsedildiğinde ise sesiniz herkesten yüksek çıkar, değil mi? Sabah spor gazetesi okuyup akşam maç izler, yatmadan önce de iki posta karılarınızı döversiniz. Ama siyasetten bahsedildiğinde, yine herkesten yetkinsiniz, değil mi? Sizsiniz be terörist! Otobüslerde koltuklara yayılıp ayakkabısını çıkartan, maçlarda sahaya inip hakem döven, yetmedi kazalarda yaralıların başına toplanıp çekirdek çitleyen, evde yemeği tuzlu bulduğu için karısını bıçaklayan ama bir devlet memuru gördü mü iki büklüm büzülen sizler, sizsiniz terörist! Neymiş, dinmiş? Kahvede pişti oynarken bıyığınızı kıvırıp tespih sallamaktan ötesini bilmezsiniz siz, ne dini be? Ve neymiş, vatanmış? Oturduğunuz kokuşmuş dükkanlarınızda, çaylarınızı höpürdetirken sizden ala vatansever de bulunmaz değil mi? Ama iş meydanlara dökülmeye gelince hepiniz kepenklerinizi indirip düne kadar yolunu dahi doğrultamadığınız evlerinize gidersiniz. Terörist sizsiniz! Adaletsizliğe, eşitsizliğe ve zulme karşı sesini ancak ucu kendine dokunduğunda yükselten siz ikiyüzlü insanlar, gerçek terörist sizsiniz! Ülkede olup bitenler hakkında okuyarak, araştırarak fikir edinmek yerine, televizyonda gördüğü boynu kalın kravatlıların lafına itibar eden sizler... Toplumsal olayları akılla, vicdanla ölçüp tartmak yerine, aptal kayınçolarının, ahmak bacanaklarının ağzına bakan sizler... Terörist sizsiniz. Anladınız mı? Sizsiniz terörist."

İpek, kolumdan tutarak beni çekiştirmeye çalışıyor, bense ayak direterek herkesin şaşkın bakışları arasında konuşmaya devam ediyordum:

"Ne diyordunuz bir de? Rekkey mi? Hahahah... Rekkey mi! O adını dahi doğrultamadığınız adam var ya, inşallah bir gün hepinizi-"

İpek, ağzımı kapayarak beni mekandan dışarı doğru sürüklemeye başladı: "Deniz, tamamen oynattın sen! Tanıyamıyorum ben seni artık. Az önceki sen miydin? Az önceki sensen benim üç yıldır birlikte çalıştığım Deniz kim? Normal değilsin sen."

"Bırak" dedim, İpek'i ittirerek. "İçmeye gideceğim ben."

"Zaten yeterince içkilisin Deniz!" İpek, kolumdan tutmaya çalışıyordu. "Hem sen niye öyle çıkıştın ki adamlara? Redkey haberleriyle uğraşmaktan beynin yandı galiba. Sana ne milletin fikirlerinden. Böyle şeylere takılmazdın sen..."

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now