Bölüm 70: 'Bazı bedeller ağırdır' - 4. Kitap

26.9K 2.7K 4.9K
                                    


***

♫ Bölüm Sonu Şarkısı: Sibylle Baier - I Lost Something in the Hills 

***

30 yıl önce...

Şırnak, Uludere

"Tepende bayrak, elinde bir tüfek... Vatan dediğin, postallarının ucunda atan merhametli bir yürek! Bu bastığın yerde evlat, sana ölüm uzak değil, fakat yaşam daha da yakın! 7 düvelle parçalandı kemikler, sen altında yat diye değil, üstünde yaşa diye toprağın... Çünkü inanmıştı mavi gözlü bir adam, sen sağsan doğacak ufukta sapsarı bir güneş, karlı bir dağın başında yanan ateş, dalgalı denizlerin tuzu, yüksekten uçan bir kuş ve dilden dile çağlayan türkü, ancak sen varsan... Senin elinde tomurcuklanacak çiçek, filizlenecek sevda... Sen varsan tarlada baş verecek ekinler, bozkırlarda sürülecek at ve çocukların ellerinde uçurtma... Sen yaşadıkça kırlar yeşil, gökler mavi... Sen yaşattıkça başlar omuzda, aşlar sıcak ve dillerde hürriyet... Bil ki evlat, vatan dediğin, sen yükseldikçe yükselecek."

Yüzbaşı Yavuz Demirali, karakoldaki odasına girdiğinde duvarında asılı bulduğu çerçeveletilmiş bir parşömen kağıdındaki yazıyı uzun uzun okudu. Ardındansa bakışlarını pencerenin önünde dikilen askere çevirdi.

"Faruk Saran..." dedi, şaşkın bir sesle. "Duvarımdaki nedir?"

Faruk Saran yanıt verdi. "Her operasyon öncesi bize tekrarlattığınız sözleriniz komutanım."

"Peki, benim duvarımda işi ne?" dedi, Yüzbaşı.

"Söz uçar, yazı kalır çünkü komutanım" diye cevap verdi Faruk Saran. "Ben bugün terhis oluyorum ama yerime gelecek olanlar, bu sözleri öylece duyup geçmemeli. Tam aksine, aklının kıyısına çivilemeli. Ödevimizin can almak, can vermek değil, yaşamak ve yaşatmak olduğunu iyice kavramalı. Bu toprakların evlatlarını 'asarız, keseriz' mavralarıyla yıllardır birbirine kırdırıyorlar, komutanım. Dün, aynı çeşmeden su içip aynı kaleye gol atan çocuklar, bugün birbirlerine silah doğrultuyorlar... Ama siz onlar gibi değilsiniz. Hiçbir zaman onlar gibi olmadınız. Bizi, koyuna bıçak bileyen kasap gibi yetiştirmediniz. Aksine, her şartta insan olmayı, insan kalmayı öğrettiniz... Ben de bugün size, tüm bunlar için, her şey için kendimce teşekkür etmek istedim. İyi ki sizi tanıdım komutanım."

Yüzbaşı Demirali, boğazında oluşan bir yumruyla Faruk Saran'ı baştan ayağı süzdü. "Çok iyi bir avukat olacaksın" dedi, ardından gülümseyerek. "Az önce beni öyle bir anlattın ki, topun ağzında olduğumu bilmesem, bir an ben bile inanacaktım o kadar iyi bir asker olduğuma..."

"Asıl bu yüzden inanmalısınız!" dedi, Faruk Saran ısrarla. "Sizi rapor etmek için pusuda bekleyenler, sürekli açığınızı kollayanlar, yanınıza muhbir salanlar... Çok belli değil mi? Otorite sizi markaja almışsa, madalyondan çok hakkınızda yazılmış dilekçe varsa, asıl o halde inanmalısınız kendinize. Siz çok iyi bir askersiniz."

Yüzbaşı Demirali, tam bir şeyler söyleyecekti ki Faruk Saran tekrar araya girdi. "Ayrıca komutanım, avukatlıktan sıkıldım. Bu, pek bana göre değil" dedi ve ekledi:

"Ben savcı olacağım."

Yüzbaşı gülümsedi. "Umarım bir mahkeme salonunda karşılaşmayız o halde."

Faruk Saran'ın ise cevabı hazırdı. "Belki bir gün buluşacağız, başka yönlerden gelip diyor Yannis Ritsos, komutanım. Siz şiirleri seversiniz, bense onlara inanırım."

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin