Bölüm 64: Bin Basamaklı Merdiven

22.5K 2.6K 1.9K
                                    

***

♫ Bölüm Sonu Şarkısı: X Ambassadors - Unsteady ♫

***

"Hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi..."

Barış Bıçakçı, 'Aramızdaki En Kısa Mesafe' isimli kitabında, 'hatırlamanın' insan yaşamı üzerindeki etkisini tanımlarken, hafızanın beslendiği kaynağı mantıkla değil duygularla ilişkilendirdi.

Bu denklemde insan hafızası kaydını yaparken, yaşadığı anı değil, o an esnasında nasıl hissettiğini zihnine kodlayacaktı. Bu sebepten ki kişi bir gün, hafıza defterini şöyle bir karıştırdığında karşısına çıkan kodlar, yaşadıkları değil, tüm o yaşantıların hissettirdiği anılar bütünüydü.

Ve işte burası 'his'lerin dümeni devraldığı yer; burası duygunun, mantığa çelmeyi taktığı en trajik virajdı. Çünkü bu virajdan sonra hatıralar, 'olan'ı değil, 'olmasını istediğin'i kulağına fısıldayacaktı...

Bu, yanıltıcıydı.

Tıpkı, harbiye mezunu Yağız isminde bir teğmenin 4 yıl kadar önce apoletlerini söktüğü o 'kaza' gecesini her anımsadığında olduğu gibi...

Yağız, o gece uçurumun kenarındaki bi' ağaç dalına tutunmuş bir arabanın içinde, sıkışmış halde kurtarılmayı bekleyen iki adamı, amcası ve dedesini var gücüyle oradan dışarı çıkarmaya çalışmıştı.

Ve 4 yıl sonra Yağız'ın hafıza defterinden kopan bir yaprak, aylar önce karlı bir yeni yıl sabahında, bir şömine başında ve kadehlerce şarap eşliğinde o geceyi bana tam olarak şu cümlelerle anlattıracaktı:

"Sıkıştığı koltuğu aralayıp amcam Turgut'u o yerden çıkarmaya çalıştığımda, işaret parmağıyla yan koltuğu gösterdi. Yan koltukta dedem Ali Sadi vardı. Bilinci kapalı görünüyordu. Ben 'önce seni' dedim amcama, 'sonra dedemi çıkaracağım.' Ama amcam inatla dedemi işaret edip önce onu kurtarmamı istiyordu."

Yağız, o gece amcası Turgut'un ölmeden önce işaret ettiği parmağın ucunda, sevginin ve merhametin olduğunu düşündü. Çünkü burası Yağız için kaderin o 'trajik' virajıydı ve o andan sonra hatıralar 'olan'ı değil, 'olmasını istediğin'i kulağına fısıldamıştı.

Oysa son 4 yıldır bir kez olsun hafıza merceğini sadece 'olan'a çevirebilseydi, Turgut'un parmağının sevgi ve merhameti değil;

'Haini' işaret ettiğini görecekti.

Fakat şimdi, aradan geçen onca zamanın sonrasında ise o 'hain', Yağız için, bir parmağın işaret ettiği yerde değil; açılıp kapanan bir çift gözün sustuğu kelimelerde saklıydı.

***

"Onu gördüm!"

Yara bere içindeki elleriyle abisinin bileğinden kavrayarak böyle söylemişti Çağla.

"Dedemi... Ali Sadi Saran'ı gördüm..." demişti. "Evin dışında! Yürürken! Konuşurken! Gördüm!"

Yağız ise tel tel ayrılmış ıslak saçları, yanlış iliklenmiş gömleği ile Çağla'nın dudaklarından dökülenleri, boşluğu döven gözleriyle öylece dinledi.

Çağla konuşmasına hıçkırarak devam ediyordu.

"Yürüyebiliyor! Konuşabiliyor! Hepimizi kandırmış! Bunca sene... Nasıl? O yattığı odadan... Nasıl abi? Neden yaptı bunu bize? Niye?"

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now