Bölüm 44: 'Burada İşler Üç Şekilde Yürür!'

50.6K 3.9K 10.2K
                                    

"Deniz Hanım, hakkınızdaki suçlamalardan beraat ettiniz. Neler söyleyeceksiniz?"

"Deniz Hanım, bir açıklama yapacak mısınız?"

Sürekli bir yerlerde, birilerine bir şeyler soran bir gazeteci ordusunun içinde değil de, karşı tarafta olmak, mikrofon uzatmak yerine mikrofona konuşması beklenen kişi olmak tuhaf geliyor. Fakat bu, sanırım gerçekten sinir bozucu!

"Deniz Hanım, Deniz Hanım bir açıklama ya-..."

"Arkadaşlar!" dedim, keskin bir sesle. Mahkeme çıkışı etrafımı sararak ardı arkasına sorular soran meslektaşlarıma kısa da olsa bir açıklama yapmam gerekiyordu.

"Ülke olarak olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Size diyeceğim tek şey, geceleri uyumadan pencerelerinizi tekrar tekrar kontrol edin. Yoksa bir bakarsınız, polis ekiplerince evinize pencerenizden girilerek kişisel bir eşyanıza el konulmuş, terör operasyonuyla gözaltına alınmış ve on gün hapis yatmışsınız. Çünkü dediğim gibi ülke olarak olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Son derece üzgünüm. Dileğim, ipe sapa gelmez bu tip paranoyalarla daha fazla gazeteci mağdur edilmez. Teşekk-..."

"Arkadaşlar duydunuz mu? Redkey..."

"Çocuklar Redkey yedinci Şahbozan'ı teslim etmiş!"

"Toplanın, haydi! Çabuk, çabuk!"

Oldu mu şimdi bu? E zaten bitirmiştim ama ben konuşmamı? Sadece 'teşekkür' edecektim? Biri ışığı kapatıyor, diğeri tripodu topluyor. Etrafımdaki basın ordusu yerini giderek kocaman bir boşluğa bırakıyor.

Yağız! Alacağın olsun.

--

Adliyenin önündeki gazetecilerin Redkey havadisiyle birlikte çil yavrusu gibi dağılmasının ardından, avukatımla vedalaşıp az ileride bana el sallayan iş arkadaşlarımın yanına gittim.

İpek başta olmak üzere her birinin, başıma gelen talihsizlikler ve iftiralar sebebiyle ne kadar üzgün olduklarını tek tek dinledikten sonra Tekin'in aracına bindirildim.

İpek susmak bilmiyordu. Genel Yayın Yönetmenimiz sevgili Hikmet Bey'in, on gündür büyük bir sessizlik içinde olduğunu, yayın politikası olarak da tutuklanmamla ilgili çok fazla haber yapılmamasını istediğini fakat bugün sonuçlanan mahkemenin ardından direkt canlı yayınlara çıkarak, bana atılan iftiraları ve yapılan karalama kampanyalarını yerden yere vurduğunu anlatıyor ve karşılığında 'sanki' şaşırmamı bekliyordu. Oysa bu Hikmet Bey'di işte. Sayısal oynar gibi haber yapmaz, sonucunu kestiremediği hiçbir riski almazdı.

Araç, karlı zeminde güç bela ilerleyerek Görgülü Apartmanı'nın önüne geldiğinde İpek, Tekin, Bahadır ve Seyhan Abi'ye teşekkür ederek yanlarından ayrıldım. 'Konuşmak' , 'dertleşmek' , 'yemek yemek' veya 'çay içmek' adı altına gerçekleştirilecek tüm organizasyon tekliflerini 'yorgunum' diyerek reddetmiştim.

"Cık, cık, cık" Recai Amca'nın, şahsına münhasır serzenişleriyle pencereden arz-ı endam etmesi çok sürmedi. Yüzüme gözlüklerinin altından tiksinircesine bakıyordu. "Hadi hapse de girdin çıktın da tam oldu..." diye ekledi cık cık'lamalarının arasına.

Tam mı oldu? O yolun mu yolcusu gibi gözüküyordum dışarıdan? Ah... Eğ kafanı, geç Deniz. 250 yaşındaki adamın sözlerine cevap verecek halin yok ya...

"Bana baksana sen Recai Amca... Yaşıtların parklarda torun gezdirip priz falan tamir ederken sense şu cânım emeklilik günlerini yetkili vardiya amiri gibi insan denetlemekle geçiriyorsun. Ama sana tavsiyem, ona buna 'çık çık'layacağına, biraz da kendi haline 'çık çık'la. Malum hapisten yeni çıktım ve içerisi cinnet getirip yaşlı komşularını pencereden aşağı atan ruh hastalarıyla dolu."

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now