Bölüm 47: 'Güzel Çocuklar'

27.8K 3.2K 2.8K
                                    

Bölüm Sonu Şarkısı: 🎶 CocoRosie - Beautiful Boyz  🎶

***

Peşi sıra gelen silah sesleri uçsuz bucaksız dağın eteklerinde yankılanırken ellerini başının üstüne koyan beş çocuk tam da o an hayatlarının kararını vermek üzereydi.

Ellerini titreten korku, yüreklerine düşen korku, dillerini bağlayan büsbütün korkuydu. Fakat bu korku o beş küçük çocuğun gözlerinde dipdiri parlayan düşmanlığı ve intikam duygusunu örselemekte yetersiz kalmıştı.

"TC Askerinin sözlerine neden inanalım?" dedi, beş çocuktan en büyüğü. Adı Şeyhmuz'du. "Bizi dağdan indirip hapise koymayacağın ne malum?"

"Bizi kandırırsın sen" diye devam etti öbürü. Berken adında dokuz yaşında bir oğlandı. "Neden gelelim seninle?"

"Bize 'kanı bozuk' dermişsiniz siz. Ondan kanımızı dökermişsiniz." En küçükleri Azad, en büyük cümleyi kurmuştu öne doğru bir adım atarak.

Kaldı ki beşi de küçük ömürlerine büyük cümleler sığdıran çocuklardı... Ve de büyük ölümler. Şimdi ise karanlık bir mağaranın soğuk duvarlarına sırtlarını yaslamış, karşılarında bir ordu misali dikilen askerin kendilerini ikna etmesini bekliyorlardı.  

Omzundaki yarasından oluk oluk kanlar sızan asker, Azad'ın ağzından dökülen cümlenin ardından elini hızlıca kamuflajının cebine soktu ve içinden bir bıçak çıkardı.

"Uzat elini" dedi, karşısında titreyen minik Azad'a.

Azad, çocukluğunu üzerinden silkeleyip en cesur halini giyindi o an. Ve elini, karşısındaki düşman bildiği askere uzattı.

Asker, Azad'ın avucuna küçük bir kesik attı önce. Sonra yaralı omzuyla tuttuğu bıçağı kendi avucuna sapladı.

"Bak" dedi, minik Azad'ın yaralı avcunu kavrayarak. "Bu senin kanın." Ardından kendi avcunu gösterdi çocuğa. "Bu da benim kanım."

Elleri başlarının üstünde olan biteni izleyen çocuklara döndü. "Bir fark görüyor musunuz?"

Çocuklar hiçbir cevap vermedi.

Asker bu kez bıçakla çizdiği avcunu Azad'ın yaralı avcuna bastırdı. "Bunun anlamını biliyor musunuz?"

"Kan kardeşliği." Konuşan ortancaları Dara'ydı.

"Kan kardeşliği evet!" Asker yüzünü tekrar Azad'a döndü. "Bak, şimdi kanlarımız birbirine karıştı. Artık senin kanın bozuksa benim de kanım bozuk. Benim kanım temiz ise senin kanın da en az benimki kadar temiz. Artık eşitiz. Yalan yok. Söz. Kan kardeşi sözü..."

O sıra mağaranın az ötesindeki çatışma sesleri daha da yakından gelmeye başladı. Askerin fazla zamanı kalmamıştı. Çarçabuk sırtındaki çantasını açıp bir kağıt parçası ve bir kalem çıkardı. Ve kağıda hızlı hızlı bir şeyler karalayıp çocuklardan en büyüğünün, 11 yaşındaki Şeyhmuz'un eline tutuşturdu.

"Şilan öldü" dedi, asker. "Ben öldürdüm. Robin, ölen diğer kardeşlerine yaptığı gibi Şilan'ı da Erbil'e, Ankawa'ya götürecek yarın. Oraya gömecek. Eğer Robin'in arabasındaki brandanın altına gizlenirseniz, kasaya, tabutun olduğu yere... Şehre inebilirsiniz... Yarın gün batımına kadar sizi Erbil'de, kağıtta yazdığım adreste bekleyeceğim."

Üç ay boyunca örgüt kampında esir tutulan asker, işkencecileriyle yaptığı bu son konuşmanın ardından arkasında kırk sekiz ceset ve teröristlere ait eylem planları ile teçhizat akışını içeren dokümanlarla birlikte Hakurk'tan ayrıldı.

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin