Bölüm 68: Bir Kelebek Kanat Çırptı...

25.5K 2.7K 5K
                                    

***

♫ Bölüm Şarkısı: Billie Marten - Mice ♫

***

"Zaman gelir, bütün kozmik kilitler bir noktada gevşer ve kainat, birkaç dakikalığına açılıp nelerin mümkün olduğunu size gösterir."

Tek düze giden bir yaşantının, spot ışıklarıyla çevrili, büyülü bir sahneye taşındığı o an, Field of Dreams'de bu sözlerle anlatılmıştı.

Çünkü bir rivayete göre öyle bir gün gelecekti ki, kainat o büyülü sahnede bize pencerelerini açacak ve yaşadığımız o sıradan hayatın, küçük dokunuşlarla nasıl bir mucizeye gebe kalabileceğini, tüm cömertliği ile gösterecekti. Ve işte evrenin insana, öngörüsünü mümkün kıldığı bu sihir, bazıları için bir kırılma noktası olacaktı.

O noktadan geçmiş bir insan tam olarak şöyle diyecekti:

"Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı..."

Bu doğru fakat eksikti.

Çünkü sistem bazen, tam olarak böyle işlemiyordu.

Kainat, kusursuz cömertliği ile bizleri çıkardığı o büyülü sahnede, hakikate uzanan penceresini aralarken, gökyüzünde çırpılan bir çift kanat, tüm döngüyü alt üst edebiliyordu.

Çünkü mucizeler, alt üst olabiliyordu.

Edward Lorenz'in 'Kaos'u, teoriden fazlasıydı.

Bir kelebek kanat çırpacak ve yaşamın içindeki bütün örüntüler son şeklini, baktığınız pencereden çok daha farklı şekilde alacaktı.

Bunu; hafif yağmurlu bir gecede, esintili bir tepenin başında, zihnimdeki o tatlı blokeyi acının iziyle söküp atarken anlamıştım.

'Olması gereken', 'olan' ve 'olmaması gereken'den oluşan bu üçlü döngü, bir kelebeğin kanatlarının ucunda türlü parametrelerle şekillenirken, benim payıma ise tek bir gerçek düştü:

Ölü bir çocuk.

Bir kelebek kanat çırptı, örüntüler son şeklini aldı ve kainatın kusursuz cömertliği ile mucizelere gebe kalan hayatım, kucağıma ölü bir çocuk bıraktı.

Ve aslında hiçbir zaman parmağıma girmeyecek olan bir yüzüğün, 'olmaması gereken' yere doğru çıktığı o hüzünlü yolculuğu, böylece başlamış oldu.

***

"Evet."

Rüzgarın tepeyi savuran uğultusana rağmen, Yağız'ın ağzından dökülen o tek kelime, kulaklarıma oldukça berrak bir tonda gelmişti.

"Bu, ne demek?" diye sormuştum. Sadece saniyeler kadar önceydi. Asu'nun, parmağımda aylarca taşıdığım bir yüzüğün GPS cihazı olduğunu bir çırpıda söyleyip basıp gitmesinden hemen sonraydı.

"Bu, ne demek?" diye sormuş, cevap bekleyen bakışlarımı, karşımda gözlerini sımsıkı yuman adama, Yağız'a doğrultmuştum.

"Deniz..." Sesi, çaresizdi. Üzerime doğru attığı bir adımla elini yavaşça bana doğru uzatmıştı.

İşte o an bir adım geri çıktım.

Kendimi toparlamak ve kelimelerimi bir araya getirmek için kısa bir an öylece durdum ve Yağız'ın gözlerinin içine bakarak titreyen sesimle sordum.

"Asu'nun dediği... Doğru mu?" Gözümden bir damla yaş düştü o an. "Yüzükte GPS olduğu doğru mu?"

Yutkundu. "Doğru."

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin