Bölüm 25: Ben Düşerken Gündemden Sessizce...

31.1K 4.1K 1.1K
                                    

***

Birileri benimle alay ediyor olmalı. Sabah sabah, afyonum dahi patlamamışken, bu da ne demek oluyordu şimdi?

Elimde kahve fincanı, hayret dolu gözlerle bakıyorum bilgisayar ekranına. Birkaç gün önce Selim Velioğlu'nun çocuk istismarı yaptığını ihbar eden e-mail adresi, posta kutuma yeni bir mail bırakmış:

"İş adamı Baran Akalın'ın Skandal Haberi Ektedir."

Arama motoruna Baran Akalın ismini yazıp aratmamla şaşkınlığım tavan yaptı. Ekranda çıkan resim, bir gece önce yolumu keserek başıma silah dayayan ince, uzun adamla birebir aynıydı.

Mailin içeriğine tıkladığımda ise karşıma bir adet video çıktı. Videonun ismini okumamla elim kolum titremeye başlamıştı.

"Baran Akalın'ın Tecavüz Görüntüleri."

Ellerimdeki titremeyle beraber fincandan dökülen kahveler masama damlıyordu. Tecavüz görüntüleri mi? Dün gece 'kasetim nerede?' diyerek beni tartaklayan o korkunç adamın bahsettiği şey bu muydu?

Kendimi toparlayarak posta kutuma geri döndüm. Videoyu bilgisayarıma indirerek, içeriğinde yer alan görüntülere, benim için her ne kadar zor da olsa göz atmam gerekiyordu. Fakat o da ne?

-Error!

Bir süre kadar sisteme giriş yapmaya çalıştım ama sayfa sürekli aynı hatayı veriyordu. Error! Birkaç dakika sonra e-posta kutuma tekrar erişim sağladığımda ise malum mail ve video posta kutumdan silinmişti. Yok artık, yok ar-tık! Daha neler!

Ben daha zihnimdeki karmaşadan kurtulamamışken telefonum çalmaya başladı. Panikle cevapladım:

"Alo?"

"Skandal haber dosyalarını yayınlamaktan vazgeç!"

Duyduğum ses karşısında irkilmiştim. Telefondaki kişi, çok muhtemel sesin frekansını bozan bir cihaz ile konuşuyordu. Bu, kuşkusuz ürpertici bir gürültüydü.

"Kimsin sen?" dedim, heyecanla.

"Sana gönderilen hiçbir haberi yayınlama" dedi, elektronik aygıttan çıkan cızırtılı ses. "Tuzak bu. Seni hedef göstermeye çalışıyorlar."

"Sen kimsin?" dedim, tekrar. "Kimsiniz siz! Kim gönderiyor o mailleri bana?"

"Senden intikam almak isteyen birileri!" dedi ses, "önce elinde birçok önemli kişinin gizli dosyası olduğu izlenimi yarattılar. Şimdi de o kişileri üzerine salarak senden kurtulmaya çalışıyorlar. O sebepten artık dur, devam etme. Tuzak bu."

Biraz duraksayıp cevap verdim: "Tüm bunları nereden biliyorsun? Neden bana söylüyorsun? Az önce mail adresimi hackleyerek o videoyu silen kişi de sen misin? Kimsin sen?"

"Kim olmamı istiyorsan, o" dedi, ses. Telefonu kapatmadan önceki son cümlesi bu olmuştu.

Tüm gün düşündüm. Kimdi bu adam? Nasıl bir çıkar savaşının içindeydim? Daha da önemlisi 'benden intikam almak isteyen birileri' kim olabilirdi? Yoksa gayrimeşru skandalını ortaya çıkardığım İbrahim Karaatay mı uğraşıyordu hala benimle? Müebbet hapis cezasıyla yargılanan adam, nasıl? Hala mı? Ondan başka kovanına çomak soktuğum kim vardı ki? Yoktu.

Çıldıracağım. Ben ki düne kadar, ismim, yayınladığım haber dosyalarıyla gündeme geldiği için seviniyor, Redkey'i ise tam o sıralar bir Şahbozan'ı daha deşifre ettiği için suçluyordum. Ne olurdu diyordum, Redkey yerine azıcık daha benim haber dosyam konuşulsa?

Ah, sevgili Red, açık adresini bilsem bir demet çiçek göndereceğim şu an sana. Al beni gündemden, al, alaşağı et beni; taht senin, dilediğin gibi kurul oraya. Bu 'çok konuşulanlar listesi' bana göre değilmiş, zirvede olmak bana göre değilmiş, popülarite bana göre değilmiş sevgili Red! Dünya Başkanlığı görevimden istifa ediyorum. Rica etsem acilen birkaç kişiyi daha paketleyip boyunlarına anahtar asarak bir yerlere teslim edebilir misin lütfen?


Etmedi. Fakat ertesi gün bundan daha tuhaf bir şey oldu.

"Baran Akalın'ı içeri almışlar!" dedi, Yayın Yönetmenimiz Hikmet Bey, soluk soluğa ofisten içeri girerken. "Hem de neden biliyor musunuz? Tecavüzden!"

Hızla kalktığım koltuğuma yavaşça geri oturup, hiç adetim olmadığı halde, Hikmet Bey'in sözlerine kenetlendim.

"Bizim Tarık aradı şimdi, emniyetten. Durum vahimmiş. Dün gece mail adresine, bir video gelmiş. Video görüntülerinde, Baran Akalın'ın, evlerinde çalışan genç bir kızı iğfal ettiği görülüyormuş. Bunun üzerine hemen ilgili birim operasyon başlatmış tabii, herifi gözaltına almışlar az önce..."

Hikmet Bey, biraz soluklanıp bakışlarında oluşan parıltıyla tekrar konuşmaya başladı:

"Ama işin ilginç yanı, Tarık diyor ki, posta kutusuna gelen video, birkaç ay önce İbrahim Karaatay'ı ihbar ederek, Karaatay'ın uyuşturucu ağını ve diğer tüm suçlarını belgeleyen mail adresiyle aynıymış. Yani, her iki herifi de aynı kişi ihbar edip aynı kişi yakalatıyor. Ama bu kişinin kim olduğu bilinmiyor. Tarık, maili atan kişinin IP adresine ulaşamadıklarını söyledi. Çok ilginç, çok... Çok şüpheli bir durum..."

Hikmet, ağzındaki baklayı sona saklamıştı:

"Emniyette, içten içe, bu iki ihbarı yapan kişinin de Redkey olduğu söylentileri dolaşıyormuş. Tabii bu, pek Redkey'in tarzı değil gerçi. Kendisi malum, suçluları polise ihbar etmek yerine direkt polise teslim etmeyi seçiyor ama... Belki de yöntemlerinde, ara sıra böyle ufak değişiklikler yaparak kamuoyunu şaşırtmak istiyordur, ha? Evet, durum kesinlikle bu! Yazın! Manşet şöyle olacak: 'İhbarların Arkasında Redkey Mi Var?' Seyhan, sen hemen odama gel, haberin metnini konuşalım. Deniz ve İpek, siz de öğle bültenine Akalın'ın haberini ekleyip mailime atın, kontrol edeceğim. Çabuk, çabuk!"

Şimdi, bir saniye... Gayrimeşru skandalını yayınladığım İbrahim Karaatay, adamlarını üstüme salarak bana saldırdığı gün, bir ihbar üzerine tutuklanıyor. Tecavüz görüntülerinin bende olduğunu düşünerek adamlarıyla beraber bana saldırıda bulunan Baran Akalın da, bir gün sonra yine bir ihbar üzerine tutuklanıyor. İki ihbarı yapan da aynı mail adresi. Ve muhtemelen e-postamı hackleyerek tecavüz videosunun olduğu maili silen ve o gün beni arayıp bana uyarıda bulunarak skandal haberlerini yayınlamamamı söyleyen kişi de aynı kişi!

Ve neymiş? Redkey mi? Ah, hahahah, hahahah! Yok artık! Yok, dünya barışı! Daha neler? Redkey'in benimle ne işi olur? Beni arayıp skandal haberlerinin bir tuzak olduğunu söyleyip uyarılarda bulunacak Redkey. Yani, beni korumak isteyecek! Ah, hahahah, hahahah! Yok, Türk lirasının değer kazanması! Yok, doğalgazda indirime gidilmesi! Yok, Saadet Hanım'ın veletlerinin bir deri bir kemiğe dönüşmesi!

Hahahah. Saçmalamayınız!

***

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now