Bölüm 30: Redkey İçin Geri Sayım

30.5K 3.9K 1.5K
                                    

***

"Buradayım, içeri gel."

İçeriden gelen komutun ardından girdiğim sarı renkli bina, yoğun rutubet kokuyordu. Beton zeminde hurdaya çıkmış edevatlar, eski variller, karton istifleri ve birtakım inşaat malzemeleri yığılıydı. Derin bir nefes alıp içeri doğru yürümeye devam ettim. O anda az önce işittiğim ses tekrar konuştu:

"Yukarı bak!"

Binayı iç taraftan ikinci kata bağlayan merdivenleri o an fark ettim. Yaklaşık on kişi, merdivenlerden aşağı doğru iniyordu. En önde, otuzlu yaşlarında uzun boylu ve yapılı bir adam vardı. Görünüşü oldukça korkutucuydu.

"Hoş geldin, Deniz Hanım" dedi, en öndeki adam. "Ama yüz ifadene bakılırsa pek umduğunu bulamadın galiba, öyle mi?"

"Kimsiniz siz?" dedim, adam bana doğru yaklaştıkça siması tanıdık gelmeye başlamıştı. Evet, bu adamı kesinlikle bir yerlerden tanıyordum. "Sen..." dedim, "sen osun."

"Güzel hafıza!" dedi, kollarını bağlayarak.

"Giray Karaatay" dedim, "İbrahim Karaatay'ın kardeşisin, değil mi?"

"Ama bu kadar isim şehir yeter, bence. Meselemize dönelim artık." Kafasıyla arkasında duran adamlara işaret yaptı. Ve aynı zamanlarda da iki kişi koluma girerek beni sürüklemeye başladılar. Bense var gücümle bağırıyordum:

"Ne oluyor ya? Allah belanızı versin! Bırakın beni!"

"Sakin ol, sakin ol tatlım" dedi, Giray Karaatay olacak herif. "Seninle bir işimiz yok bizim. Uslu durursan buradan sağ salim çıkarsın, anlaştık mı?"

Koluma giren iki adam beni bir sandalyenin üzerine oturtup başıma silah doğrulttular. Soluk soluğa kalmıştım. "İlacım..." Konuşamıyordum. "Spreyim... Cebimde..."

Giray denen herif kafasını tekrar iki yana salladı. İşaretin ardından başıma silah doğrultan adamlardan biri kaşemin ceplerini yokladı. Eline ilk geçen cebimdeki biber gazıydı, kapsülü tutup diğer adamlara gösterdi:

"Bizi bununla öldürecek!" Hep birlikte güldüler.

Ardından ise spreyimi alıp elime tutuşturdu. Giray, bana acıklı gözlerle bakıyordu.

"Ah, hasta mısın bir de? Çok üzücü. Ama ne yapalım, o anahtarcı adamı yakalamanın en kestirme yolu buydu. Hem bak, sen de ismini duyunca koşa koşa geldin hemen, o kadar çok mu tanışmak istiyorsun onunla?"

Spreyimi aldıktan sonra biraz sakinleşmiştim. "O zarfı, siz mi bıraktınız kapıma? Aptal mısınız siz, ha? Benim Redkey'le hiçbir alakam yok. Boşuna uğraşıyorsunuz."

"Öyle mi?" dedi, Giray denen adam. Sözlerime aldırış etmiş görünmüyordu. "Bak, uzun zamandır parçaları birleştirmeye çalışıyorum. Gazetecisin, zeki kızsın. O sebepten, yanılıyorsam beni aydınlat, olur mu?"

"Şimdi, bir bakalım..." dedi. Etrafımda gezmeye başlamıştı. "Abimin Atina'daki gayrimeşru çocuğu ile ilgili bir haber yaptın. Bam! Haber müthiş ses getirdi. Eee... Tabii, İbrahim abim, özel hayatının bu şekilde ifşa edilmesine sinirlendiği için senin gözünü biraz korkutmak istedi. Üstelik elinde onunla ilgili daha fazla bilgi olduğunu düşünüyordu. Ve evet, zaten bu kısmı biliyorsun. Yolda yürürken, birden bam! Koluna bayıltıcı bir iğne ve gözlerini hiç bilmediğin bir depoda açıyorsun. Bizim çocuklar seni tam konuşturacakken ne oluyor peki? Evet, yine bir bam! Bir anda bir adam çıkıp çocukların dördünü birden haşat ediyor. Ve seni, ah çok romantik, kötü adamların elinden kurtarıveriyor. Biz, düşünmeye başlıyoruz tabi haliyle, bu adam kim olabilir? Ama, yok! Bulamıyoruz. Derken, tekrar bir bam! Aynı gün sevgili ağabeyim İbrahim Karaatay, polis merkezine yapılan çok gizli, ama çok çok gizli bir ihbarla tutuklanıyor. İhbarın içeriğinde suç teşkil eden sayısız bilgi, belge ve doküman var. Çok enteresan, değil mi?"

Kırmızı AnahtarDär berättelser lever. Upptäck nu