Bölüm 67: Kefaret

25.3K 2.7K 7K
                                    

***

♫ Bölüm sonu şarkısı: Ruelle - Secrets and Lies 

***

Kalmak ve gitmek.

Terazim ikisini de ayrı ayrı tarttı.

Aylar önce karlı bir sabahın ilk ışıklarında, yüzünü hayranlıkla izlediğim bir adam, bana ilkin mutluluğun kalmakla ilgili olduğunu düşündürmüştü.

Geceleri, iç çekmeden yıldızları seyredebildiğim zamanlardı, kayan bir yıldızın ardından dilek tutmanın daha anlamlı olduğu zamanlar, gökyüzünden geçen bir uçak gördüğümde içinde olmayı hayal etmediğim zamanlardı. Çünkü yıldızları değil, yıldızları seyrettiğim tepeyi sevmiştim artık ve uçaklar uzaklara giderdi... Oysa mutluluk kalmakla ilgiliydi.

Böyle düşündüm.

Keza o zamanlar 'kalma'nın, benim terazimdeki birim anlamı, yüzünü hayranlıkla izlediğim o adamın yanında, o adamın yöresinde kalmaktan, sadece onunla kalmaktan ibaretti.

Sonra günler geçti. Tartıda eksik, kalbinde fazla çıktım; terazi şaştı.

Kalmak, bir anda 'geride kalmak' oldu. 'Uzak kalmak' , 'Ayrı kalmak' oldu. Ördüğü duvarın ardında, çektiği çizginin gerisinde kalmak oldu.

Çünkü zaman, tüm anlamları dönüştürdü.

'Kalmak', sebeplerini silemeyeceği yaşlara dokunmayan o ellerin kararlılığından geldi. 'Kalmak', uzaklığını kilometrelerden çekip bir soluk mesafesine düşürdü. 'Kalmak', dudaklarım yasak bir bölgenin ihlali gibi öpüldüğünde, en sahici anlamını zihnime altın varaklı harflerle bir başyapıt gibi kazıdı:

"Onunla değil, ona rağmen kalıyorsun."

Ve o an, zaman, anlamlarla birlikte beni de dönüştürdü.

Artık emindim.

Bu 'kalma'nın mutlulukla hiçbir ilgisi yoktu.

Peki ya gitmek?

Yanlış cevap.

Aylar sonra ılık bir bahar gecesinde, camdan sızan ayın sarımsı ışığının vurduğu, o yorgun ve güzel yüzünü hayranlıkla izlediğim bir adam, bana mutluluğun 'kalmak' ya da 'gitmek'le değil, 'hür' bırakmakla ilgili olduğunu düşündürdü.

Kalmak, gitmek ve hür bırakmak.

Şimdi terazim her birini ayrı ayrı tarttı.

Ben gittim, o hür kaldı.

Ve geceleri o tepede hiçbir yıldız parlamadı. Gökyüzünden içinde olmak istediğim uçaklar geçti, içinde olmak istemediğim uçaklar geçti, üzerime düşmesini istediğim uçaklar geçti.

Geçti.

Şimdi iyiyim.

Bu, benim kefaretim.

***

3 gün sonra...

"Şuraya... Evet... Tamam, şöyle bırakın." Elimle salonun en uç köşesini işaret ettim.

"Böyle mi abla?"

"Evet" dedim, elindeki tekli koltuğu omzuna kaldırmış nakliyeci çocuğa. "Teşekkürler."

Çocuk, ellerini tulumuna silerek kapıya yöneldi. "Başka bir şey kalmadı galiba?"

"Kalmadı. Elinize sağlık."

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now