Bölüm 58: Yol Ayrımı

48.1K 3K 6.1K
                                    

***

Bölüm Sonu Şarkısı: ♫ Ben Howard - Promise ♫

***

Saksının içine bastırdığı kırışık ellerindeki çatlaklar, toprağa değer değmez çamurla dolmuştu.

Bense saksıdaki tohumu işaret ederek merakla atıldım o an. "Ne çıkacak buradan dede?"

Derin bir iç çekerek cevapladı sorumu:

"Nilüfer."

"Kandırıkçısın dede!" dedim, alaylı bir yüzle. "Saksıdan annem çıkar mı hiç?"

Gülümseyerek yüzünü döndü. Elindeki toprağı avuçlarını birbirine çarparak temizlemişti. "Nilüfer, bir çiçek adı aynı zamanda, Deniz. Anlamı da çok güzeldir hem..."

"Neymiş?"

"Saf demek, kötülüğün hiç değmemiş olduğu demek." Yutkundu. "Nilüfer, içinde yetiştiği çamurlu, balçıklı sudan dahi tertemiz çıkarak çiçeklenir."

"Hiç de bile!" Yüzümü ekşitip dedemin çamura dönen ellerini işaret ettim. "Ona dokunduğun için senin ellerin bile pimpis oldu!"

"Deniz..." dedi, çınar ağacının gölgesine doğru bir iskemle çekerek. "Bak, sana ne diyeceğim... Ama bu söyleyeceğimi yıllar yıllar yıllar geçse bile, aklından çıkarmayacağına dair söz vereceksin bana. Tamam mı?"

Gözlerimin içi parlamıştı. "Tamam!"

Gülümsedi. "Herhangi bir zamanda, Deniz... Herhangi bir yerde..." dedi. "İyiliğe, saflığa, temize ve güzele dair her ne görürsen... Gözlerini kocaman aç ve etrafına çok dikkatli bak. Bunu yaptığında, oralarda bir yerde mutlaka, elleri kirli olan birilerini göreceksin."

Cevabı beğenmemiştim. "O niye dede?"

"Düşün, Deniz..." Yerdeki yaprakları işaret etti. "Bahçeyi süpürürken veya bir tabağı, bir bardağı temizlerken elin kirlenmiyor mu? Ayakkabılarını silerken ya da... Ellerin mutlaka kirlenmiyor mu?"

"Evet ama..."

"Hiçbir şey kendiliğinden güzelleşmez, kızım" dedi, yaşlı ve bilge adam. "Ardında mutlaka o 'şey'i güzel kılmak için çirkinliğe razı gelmiş birisi olur. Onu temiz kılmak için, elini kirletmeyi göze almış birisi olur. O yüzden... Aldanma, Deniz. Sadece o kirli ellere bakıp aldanma... O ellerin hangi yolda, neyi güzelleştirmek için çamura bulandığını görmeden, kirini görürsen, aldanırsın..."

Aldandı dede, torunun aldandı.

Önce kirini gördü elin hep. Sonra etrafına dönüp güzelliğe, saflığa, temize dair bir şeyler aradı. Bulduğunda ise burun kıvırdı. Beğenmedi.

"Bu el, bunun için mi böylesine kirlendi?"

"Değdi mi?"

Böyle düşündü.

Ama söylesene dede... Ya o torununun gözleri önce eldeki kiri değil de karşısında duran güzeli, iyiyi seçebilseydi, ilkin onu arasaydı, onu görseydi...

O kirli elleri, yine böylesine yadırgar mıydı dersin?

Söylesene dede.

Aldanmadan, ilkin beni görerek söyle.

Şimdi temiz miyim? Güzel miyim? Torununa dokunan o ellerinden çamurlar akıyor. Üstelik bir çiçek de değilim.

Kandırıkçı olmasana dede.

O ellere kiri bulaştıran düpedüz benim.

***

Hafsalama düşen görüntüler, kulağımda yankılanan sesler ve en çok da kirlenmiş eller... Her biri zihnime, şömineden yansıyan ateşin gölgesiyle sirayet ediyordu. Bulanık, karmaşık, belirsiz...

Kırmızı AnahtarTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon