Bölüm 33: Hayatımın Casusu

31K 4.2K 1.1K
                                    

"Tutuklu İşadamı İbrahim Karaatay'ın kardeşi ve aynı zamanda Karaatay Holding Yönetim Kurulu Üyesi Giray Karaatay, bu sabah saatlerinde, Florya'daki evinde gözaltına alındı. Emniyet yetkililerince yapılan ilk açıklamaya göre, Giray Karaatay, bankacılık sahtekarlığı, kara para aklamak ve organize şekilde devleti dolandırmakla suçlanıyor. Karaatay'ı ele veren ise yine polis ekiplerine kimliği tespit edilemeyen bir kullanıcı tarafından gönderilen bir ihbar e-maili oldu. E-mailde yer alan belge ve dokümanlar üzerine harekete geçen polis çok geçmeden Karaatay'ı gözaltına aldı..."

Bir yandan bülteni dinliyor, diğer yandan da çantamı toparlıyordum. O an yüzümde ister istemez bir tebessüm meydana geldi. İki gün önce başıma silah dayayan suç makinesi Giray Karaatay, bugün sevgili ağabeyi İbrahim Karaatay'ın yanına, cezaevine gidiyordu. Hem de 'kimliği tespit edilemeyen kullanıcı ihbarı' dedikleri şeyin manası, benim için artık oldukça açıktı: Redkey!

Giray'ı içeri tıkacak dokümanları polise gönderecek durumdaysa, demek ki o gün omzuna aldığı kurşun yarası ciddi bir şey değildi. Demek ki, iyiydi. O halde, her an kapıma dayanıp sırt çantasını almaya gelebilirdi? Hayır, belki de almıştır bile? Ben tüm gün iş yerindeyken, bir ara evime uğrayıp... Hayır, onunla bir kere olsun yüzleşmeden, bu olmamalı!

Hızla çantamı toparlayıp şirketten ayrıldım. Saat akşam beşe geliyordu. Otobüse atlayıp Beyoğlu'na geldiğimde eve gitmeden önce telefoncuya uğramam gerektiğini hatırladım.

İki gün önce, Redkey, Giray'ın fedaisinin ateşlediği kurşundan beni korumak isterken üzerime atladığından yere düşmüştüm, o esnada arka cebimde bulunan telefonumun ise ekran yüzeyi çatlamıştı. Hasar gören sistem yüzünden ekran, ikide bir kendi kendine açılıp kapanıyor, sürekli donma yaparak hata veriyordu. Bu sebepten telefonumu, dün sabah işe giderken telefon tamiriyle uğraşan Gökhan adında bir arkadaşıma bırakmıştım.

Dükkandan içeri girdiğimde, Gökhan yüzünde tuhaf bir tebessümle karşıladı beni. "Ne oldu?" dedim, Gökhan'a. "Hallolmadı mı sorun yoksa?"

"Yok, hallettim. Hallettim de, başka bir şey var" dedi Gökhan. "Nasıl desem? Sakin ol ama olur mu? Panik yapma." Söyleyeceği her ne ise ön hazırlığını yapmıştı Gökhan.

Merakla atıldım: "Tamam, söyle. Sakinim ben."

"Deniz, nasıl desem... Telefonu tamir ederken içeriği ve sistemi de biraz inceledim ve bir yazılımla karşılaştım. Casus bir yazılım bu, GPS sinyallerini kontrol eden bir yazılım... Yani, biri telefonuna oldukça sağlam bir GPS programı kurmuş ve bunu öyle bir yöntemle telefonuna gizlemiş ki, günlük kullanımda anlaman mümkün değil. Yani, biri senin attığın her adımı izliyormuş Deniz. Hayır, gazetecisin ve son gülerde malu-..."

"Ne zaman yüklenmiş program?" dedim, Gökhan'ın sözünü keserek. Elim, ayağım buz gibi olmuştu.

"Eylül ayı-..."

"Eylül'ün kaçında?" diye tekrar atıldım.

"Tarihi tam net hatırlamıyorum ama" dedi Gökhan, düşünür gibi yaparak, "eylülün onu ya da on biri gibi yüklenmiş olması gerek, emin değilim."

Eylül'ün onu ya da on biri... Yağız'ın bana gelişinden birkaç gün sonrasıydı bu tarihler. Telefonuma o sıralar GPS takip sistemi yüklendiyse bunu yapacak tek kişi Yağız'dı. Ve durum buysa...

"Ama merak etme, sildim programı" dedi, Gökhan. Beni yatıştırmaya çalışır bir hali vardı.

"Ne yaptın, ne yaptın? Sil-... Sildin mi! Sildin mi! Sen... Sen nasıl..." Şaşkınlığımın yerini öfke almıştı. Yağız'la aramızdaki tek irtibat bu telefondaki casus takip sistemiydi ve bu ahmak herif şimdi bana onu sildiğini mi söylüyordu!

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now