Bölüm 66: Uyanmak II

23.8K 2.6K 4.2K
                                    


***

♫ Bölüm Sonu Şarkısı: SYML - Where's My Love? 

***

Saatine bakıyor, akrep ve yelkovanın vurduğu noktayı düşünüyor. Elini cebine atıyor, avcuna değen bozuk paraları düşünüyor. Yüzüne dokunuyor, sakalları uzamış, düşünüyor. Pencereden gelen ürpertici esintiyi, sokaktan geçen ıslanmış bir kediyi, bardağında kalan son yudumu, burnuna değen en tanıdık kokuyu düşünüyor. Ölüm var, düşünüyor. Yaşam var, çokça düşünüyor; açları, savaş yetimlerini, sabah akşam dönen anonsları, polis sirenlerini, mahkeme salonlarını, hepsini tek tek düşünüyor. Düşünüyor, açacağı bir şarkıyı, bir şarabı, dışarıda yağan yağmuru, ayakkabısının çözülen bağcığını ve eğilip onu bağlamayı düşünüyor. Seni düşünmüyor. Çünkü yeteri kadar eğilmiyor.

Senin karşılığın, bu.

Eğilmeyen bir adamın yükseklerinde, cephe cephe savaşıp, yenik düşen orduların...

Payına düşen, bu.

Aklını ve kalbini; gerçeklerinden ve gerekliliklerinden oluşturduğu devasa bir bulut kümesinin üzerinde muhafaza eden birine, o eğilmedikçe, nasıl dokunabilirdin?

Hatırla.

Sen ona uzandın.

Ama elin sadece boşluğa değdi.

Sen ona bağırdın.

Ama çığlığın, onun kulaklarına bir fısıltı gibi gitti.

Sen, kendi gövdenle vardın.

Ama o seni kuş uçuşu uzaklardan ancak bir nokta kadar gördü.

Çünkü asla eğilmedi.

Kendini yükseklerde muhafaza eden ve hiç eğilmeyen birine, ayakların yerden kesilmeden ulaşabileceğini mi sandın? Ve gün gelip ayakların yerden kesildiğinde, bir daha hiç düşmeyeceğini mi?

Öyleyse, uyan.

Çünkü düşüyorsun.

Ve düşüş tamamlanıp zemine çakıldığında, ne kadar parçalanacağını göremeyecek kadar yüksekte duran bir adam var.

Uyan, Deniz.

Sana olan bağını yeminlerle koparan bir adam, seni bulutların üzerinden yeryüzünün korkunç boşluğuna itti.

Uyan, kızım.

Rüyan bitti.

***

"Yemin ederim, sana bir daha dokunmayacağım Deniz."

O gece, o dört duvar arasında, simsiyah kesilen sesiyle dudaklarından dökülen son cümle bu olmuştu Yağız'ın... Ve sonrasındaysa antrenin orta yerinde oluşan ölüm sessizliğini, saat görünümlü bir cihazdan yükselen Asu'nun sesi bozmuştu:

"Olayı çözdüm! Duyduklarına inanamayacaksın! Bir an önce buraya gel!"

Duyduklarına inanamayan tek Yağız olamazdı, Asu. Senin, benim neler duyduğumdan, neler duyup nelere inanamadığımdan haberin var mı?

Asu'nun cihazdan yükselen sesi sona erdiğinde, karşımda hareketsiz halde duran Yağız, yüzünde pişmanlığın ve utancın kırmızısıyla bir müddet daha öylece dikildi.

Kafasını toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Durdu. Düşündü. Kendince ölçtü, tarttı. Ve sonunda, önce biraz evvel üzerimden şehvetle çıkardığı beyaz askılımı yerden aldı, ardındansa kendi gömleğini. Üzerime doğru adımlarken gömleğini çarçabuk sırtına geçirdi, yanıma geldiğinde ise askılımı elime doğru uzattı.

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now