iki | k a p ü ş o n l u a d a m

275 40 25
                                    

iki | k a p ü ş o n l u  a d am

Kemirgen.

Kemirgen.

Kemirgen.

Dudaklarım sürekli aynı kelimeyi söylemek için haraket ederken defterimdeki çizime baktım. Bir bank, bir ağaç, bir göl, bir adam ve bir kız... O kız ben oluyorum. Adam, Kemirgen. Göl zaten hep orada. Ağaç ise sonbahardan dolayı yapraklarını dökmüş.

Yüzüne bakmamıştım, neden bakmamıştım? Kapüşonu olduğunu biliyordum ama yine de eğer çok istersem öğrenebilirdim. Bugün gelirse ve benim ruh halim düzgün olursa yüzünü görme ihtimalim çok yüksekti.

İç çektim ve tarih hocasının hayattan soğutucu sesini duymazdan gelerek kapüşonlu bir adam çizmeye başladım. Gözlerine yara bandı yapıştırılmış bir kapüşonlu adam... Tüm çizdiğim resimlerdeki profil gibi asık suratlı olmuştu bu da. Gülmenin insanlara yakışmadığını savunuyordum çünkü. Yüzü kayıyordu, ağzı yamuluyordu. Yamuk gülüşlü olduğumdan daha da katlanılmaz bir hale bürünüyordu bu durum. Gülemiyordum.

"Temmuz?"

İsmimi duymamla başımı daha da eğip resmime iyice gömüldüm. Son bir kapüşonun kıvrımına ait olan çizgimi de dokundurup, gözlerimi büyülterek hocaya baktım. Konuşmayacaktım, asla ama asla konuşmayacaktım.

"Arkadaşın senin fikrini de öğrenmek istedi, ne diyorsun?"

Orta sırada oturan kıvırcık ve gözlüklü bir kız parmaklarını sallayarak kendince havalı bir dönüş yapıp yanındaki arkadaşıyla konuşmaya başladı. Pekâlâ. Hepsi zamanında ona marul kafa dediğim içindi. Ayrıntıya inince de, benim düz ve pek bir havası olmayan saçlarıma karşın onunkileri hayran olunası bulduğum içindi. Simsiyah, kıvırcık ve upuzun saçları vardı. Kıskanmıştım. Hocanın hevesli sayılabilecek yüzüne baygınca bakıp tek bir kelime dahi etmedim.

"Bir fikrin yok mu? Yoksa haftasonu sınıfça kahvaltı yapacağımızı duymadın mı?"

Başımı iki yana salladım. Hoca ise biraz daha benimle uğraşıp sonra önüne döndü. Fotokopici Serap, bir çarparım duvarda fotokopin çıkar, sözüyle meşhurdur kendileri. Şu zamana kadar benim için hiç kullanmadı. Genelde erkeklere der, kendine feminist diyen ama feministliğin ne demek olduğunu dahi bilmeyen sınıf öğretmeni...

Sınıftaki çok sevgili arkadaşlarımın, benim hakkımda duymak istemeyeceğim ama zorla kulaklarıma adeta zımbaladıkları cümleleri oluşturan harfler gözümün önünde dans ediyordu. Her davranışımda sıraya yumuluyor ve sinirli bakışlarımın altında arada gözlerimin tam içine bakacak cesareti göstererek fısıldaşıyorlardı. Başkaları hakkında konuşmayı seven sınıf arkadaşlarına sahiptim.

Tarih hocasının ısrarla bana Eylül, diye hitap etmesini istediğim halde Temmuz demesi ise cabasıydı. İsmimi sevmiyordum, içinde bana dair hiç bir şey yoktu. Bir kere yaz mevsiminden nefret ediyordum ben, güneşten de. On sekiz yaşına basınca ismimi değiştireceğime dair ant içmiştim ve bunun için sadece bir ay kalmıştı. Başkaları için kısa olsa da Temmuz ismiyle geçireceğim bir ay bana göre oldukça uzun bir zaman dilimiydi.

Saçma sapan melodiye sahip kendisine hasret kaldığımız zil çalınca çantamı sırtlayıp, sınıftan hızlı adımlarla çıktım.

Çevremdeki tüm erkekleri potansiyel Kemirgen gibi görerek eve vardım. Ama hepsinde de bir kusur buluyordum. Şu zamana kadar gördüğüm hiç bir beden dün gece duyduğum sese sahip olamazdı.

Kemirgen...

Bana bir ses verdin. Gitmiyor kulaklarımdan.

madamSiyah_

Kemirgen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin