otuziki | r ü z g a r

112 19 14
                                    

otuziki | r ü z g a r

Kaldırımın kenarında, sarı ve beyazın boyandığı yerde bir ileri bir de geri yürüyordum.  Kollarımı iki yana açıp dengemi sağlıyor ve düşmemeye çalışıyordum.

Kemirgenle duvarın önünde buluşmak için sözleşmiştik. Bana kendini anlatacaktı, ismini öğrendikten sonra tıpkı dediği gibi aramızdaki tek satırlık engelde kalkmıştı. Onu merak ediyordum, her şeyini. En sevdiği renk değilde diş macununun markasını ya da kullandığı şampuanın markasını merak ediyordum. Saçları çok güzeldi, dokunmak istiyordum, uzaktan yumuşacık görünüyordu. Sonra kullandığı yara bandı markasını çok merak ediyordum.

Yara bandına olan ilgimi kaybetmemiştim, tek fark; kesik olmayan tenime yapıştırmamdı. Squidward, Kemirgen'den önce sevgilim olmasını istediğim bir tipti. Huysuz, çok uyumlu bir çift olurduk. İnsanlardan nedret eden ve somurtkan bir yüz... Ancak Kemirgen'in yanında gülümsememek için yüz kaslarımı sıkmak istiyordum. Ondan etkileniyordum, sadece kalbim değildi etkilenen bedenimde değişik tepkiler veriyordu. Yükseklerde yaşayabiliyordum, kollarım sürekli hareket ediyor, saçma sapan cümleler kuruyo; isteklerde bulunuyordum. Yüzünü mıncırmıştım, sırf gerçek mi değil mi diye.

Derin bir nefes aldım, göğsüm yukarıya çıkarken, uzaktan gelen Aral'ı gördüm. İç çektiricek kadar güzeldi. Siyah saçlarını ya da dığru taramıştı, üzerinde yeni bir deri ceket vardı. Brnim üstümdeki deri ceketinden hevesimi almış, kısık gözlerle bana doğru yaklaşan avımı süzüyordum.

Elindeki kırmızı uçurtmayı fark etmem uzun sürmüştü. Gözlerim parıldarken, kaldırımdan zıplayarak inip yanına doğru yürüdüm.

"Uçuracağız, değil mi? Sahil kenarında uçurabiliriz, orada çok rüzgar oluyor. Everest'e gitmeye ne dersin?"

Elimi tuttu ve güldü.

"Sahil kenarı daha uygun görünüyor."

Yokuşu inerken, boynundaki benleri izliyordum. Gökyüzündeki yıldızlar gibiydi, bazıları belirgin bazıları sönük kalıyordu, bir sürü ben vardı.

Rüzgar, saçımı gözümün önüne savururken garip bir şekilde rahatsız olmuyordum. Daha çok es, rüzgar, daha çok es.

Sahil kenarına kadar ikimizdende çıt ses çıkmadı, alışkındım bu sessizliğimize. Gök gürüldükten hemen sonra, yaşanılan şokun etkisiyle iki saniyelik olan sessizliğe benzetiyordum, sessizliğimizi. İki saniye sığdırıyordum, bizi.

"Daha önce uçurtma uçurdun mu hiç?"

"Kendi uçurtmamı bile yaptım," dedim gururla, sesim neşeli çıkmıştı. Gökyüzünün gri olması bile bugünün iyi olması için bir nedendi.

"Pekâlâ, o zaman ipi sen tut bende uçurtmayı havalandırmana yardımcı olacağım."

Başımı salladım ve onayımla koşmaya başladı, kırmızı uçurtmayı bıraktığında ipi sıkıca tuttum ve yeterli yüksekliğe ulaşmasına kadar olan süreçte ipi sürekli uzattım. Yanıma geldiğinde, sadece beni izledi. Bense sadece, gri gökyüzünde aheste bir şekilde süzülen uçurtmayı izliyordum, büyülenmiştim.

"Analatacak mısın?" diye sordum, uçurtmanın ipini biraz kısaltarak. Rüzgar fazla şiddetliydi, uçurtmamın ellerimden kayıp gitmesinden korkmuştum.

"Merak ettiklerini sor."

Elini saçlarıma uzattı ve gözlerime girmeye başlayan saçlarımı elleriyle tutup yüzümün kenarlarında sabitledi. Arkamdaydı ve elleri saçlarımdaydı.

Ben onun saçına nasıl dokunacağımın günlerdir planını yaparken onu bu kadar kolay halletmesi, dudaklarımı heyecanla dişlememe neden olmuştu.

Onun yanındayken elim ayağım birbirine dolanıyordu ancak tam tersi bir şekilde o çok rahat davranıyordu.

Düşünmeye çalıştım, Kemirgen'in her şeyini merak ediyordum. Her gece zihnimde yeni bir soru işareti oluşuyordu onunla ilgili ama şimdi hiçbir şey gelmiyordu aklıma.

"Nerede oturuyorsun?" diye sordum, en sonunda. Bir çok sıra dışı sorum varken, böyle bir klasikle başlamam sinirimi bozmuştu.

"Emniyetin polis lojmanında oturuyoruz, ailecek."

"Kardeşlerin var mı?"

"Evet, iki tane erkek kardeşim var, ikizler."

"Annenin üç erkek, çocuğu var yani. Bu çok zor olmalı. Üç canavar..."

Güldü, "Demek beni bir canavar olarak görüyorsun," diye fısıldadı sesine esrarengiz bir ton katarak.

"Sorma, her gece kabuslarıma giriyorsun!"

"Gerçekten mi?"

"Kabus demeyelimde, rüya diyelim."

"Ne yapıyorum mesela, rüyalarında?"

Elimdeki ipi ona verdim ve yanına geçip, onun kontrolündeki uçurtmaya baktım.

"Aslında pek hatırlamıyorum, sadece bir kere fantastik bir rüyada ikimizin dünyayı kurtardığını anımsıyorum. Sanırım uzaylılar basmıştı."

Güldü ve bana baktı.

"Başka?"

"Bana sarılıyorsun, öpüyorsun, birlikte Karahindiba üflüyoruz, bazen yürüyoruz bazen erkek kardeşimle konuşuyorsunuz."

"Erkek kardeşini tanımak isterim."

"Bende seve seve tanıtmak isterim."

Gülümsedim, ellerimi ceplerime koyup yerimde bir kaç kere zıpladım.

Mutluydum.

Kalbim, Kemirgen'in rüzgarına kapılmış, sevgimde yüzüyordu.

Kemirgen Where stories live. Discover now