sekiz | ş ü p h e

189 34 7
                                    

sekiz | ş ü p h e

Eğer mutlu olursam garip karşılanacak bir evde yaşıyordum. Aslında bazen gerçekten de garip davranıyordum.

Yaklaşık bir saat önce çok mutluydum, bir kavanoz Nutella'yı sadece tek başıma bitirmiş kadar hem de ancak şimdi camımın önünde büyük bir özenle yetiştirdiğim menekşelerimin solmuş olması kadar mutsuzdum. Bunu düşünürken bile tahtaya üç kere vurma gereksinimi duyuyordum.

Bazen sadece dört saniyede dört değişik duyguyu ayrı ayrı tadıyordum, aralarında soğuk birer su içerek. Amaç birbirlerine karışmasını engellemekti, o zaman tam bir facia oluyordu.

Evde akşam yemeğini yerken gayet de mutluydum ancak şimdi yatağımda sırt üstü uzanmış karanlığı izlerken çevremde dönen tilkilere yenilmiştim.

Ya bugün gördüğüm şeyler de hayalse? Onun yokluğuna dayanamayan ruhum tekrar karşıma onu diktiyse?

Ellerimle gözlerimi kapatıp, kirpiklerimi sürekli aralayıp durarak avuç içimin huylanmasına neden oldum. Bıkkın bir nefes verdim, yarın okul çıkışı Sıla'yı yazının gerçekten var olup olmadığına bakması için duvarıma getirecektim. Eğer varsa hayal görmüyordum ancak eğer yoksa doktorumla görüşmem için randevu almam gerekecekti.

Odamın ışığı bir anda yandığında küçük bir çığlık atsamda, gözlerim ışığa alıştığında kapının ardından başını çıkartmış anneme baktım.

"Anne?"

Annem kapının arkasından çıkıp yatağımın kenarına oturdu ve bir elini bacağımın üzerine koyup hafifçe sıvazladı. Göğsünden uzanan şefkât elinin, üzeri mezar taşlarıyla çevrili kalbimi avuçladığını hissettim.

Kolumu yavaş yavaş gözlerimin üzerinden çektim ve yatakta biraz doğrulup yüzlerimizi aynı hizzaya getirdim. Bu daha iyi.

Bakışları önce bacağımın üzerindeki eline sonra tekrar yüzüme çevrildi. Dudaklarını aralayıp, "Uzun zamandır seninle anne kız sohbet etmedik değil mi?" diye sordu yavaşça. Kendini suçlu hissediyordu, benim yüzümden.

"Aslında fazla olmadı sadece..."

Güldü ve, "İki buçuk aycık kadar," diye mırıldandı bedenini hafif öne eğip.

Omuz silktim ve, "Derslerim çok yoğun," demekle yetindim. İki elini de omzuma koydu ve sıktı. Güven verici bir dokunuştu.

"O zaman sana yarın akşam anne kız güzel bir akşam yemeği yeme sözü veriyorum. Sonra belki sahil kenarında dondurma yer, yürürüz."

Kaşlarımı çatıp ona baktım "Kış geliyor anne." Omuz silkti.

"Kışın dondurma yenmez diye bir kaide yok."

Gülümsedi ve ayağa kalktı. Kısa saçlarımı okşayıp alnımdan öptü ve, "İyi geceler, annem. Tatlı rüyalar," diyip arkasını döndü. Işığı ardından kapatıp beni karanlıkla tekrar başbaşa bıraktı. Yatakta kayıp tekrar eski pozisyonuma döndüğümde yorganımı boynuma kadar çektim.

İç çektim ve gözlerimi kapadım. Biraz daha düşünmeye devam edersem tilki katili olacaktım.

"İyi geceler," diye fısıldadım boşluğa.

Uykuya dalmadan önce uyuşuk bir, "Tatlı rüyalar," çıktı dudaklarımın arasından.

-

Adımlarım aceleci ve sabırsızdı."Biraz yavaş davransana," diye cırladı Sıla.

Başımı geriye çevirip, "Tüm gün bu anı beklemek nasıl bir şey biliyor musun?" dedim. Kolumdan tutup beni kendine çekti ve "Önüne baksana sen, beyin sarsıntısı mı geçirmek istiyorsun anlamadım ki. Hayır, yani bu kaçıncı uyarışım," diye kızdı. Bazen annem gibi davranıyordu. Aklıma akşamki yemek geldiğinde, yüzümü buruşturdum ve önüme döndüm. Tam karşımdaki direk büyük bir facianın eşiğinden döndüğümü gözler önüne seriyordu. Çarpsaydım eğer acıyacak burnumu tuttum ve yürümeye devam ettim. Tüm yol boyu Sıla'nın kapanmak nedir bilmeyen ağzına tekmeler savurduğumu hayal ettim.

"Bence ben kanserim," dediğinde, bu sefer durup ona baktım ancak arkamızdan gelenleri görünce yürümeye devam ettim.

"Anlamadım, neden?"

"Akrabalarımın çoğunda Guatr hastalığı var. Hem boynumun bir yeri şişik de. Bence ben iki aya kalmaz ölürüm, sınava girmeden. Güzel olur. Sınav dönemi bitincede dizilerdeki gibi dirilirim. Başka bir kimlikte. Biraz fantastik ama imkânsız diye bir şey yoktur. En azından bir yıl kadar kaçırılabilirim."

Duvarımın olduğu sokağa girdiğimizde adımlarım birbirine dolanacak kadar hızlıydı. Hiddetli bir şekilde işaret parmağımı duvara yönelttim.

"Orada ne yazıyor?"

"Ne? Temmuz, okuma yazmayı mı unuttun? Hemde sınava çok az kala..."

Ne ses tonumu ne de duruşumu değiştirdim. Dudaklarımı araladım ve sorumu yineledim.

"Orada ne yazıyor?"

"Günah kadar kara, yalan kadar sahteyim."

Kaşlarını çattı ve bana baktı.

"Ne demek bu?"

Başımı iki yana salladım. "Sadece bu mu?" diye sordum, titreyen sesimle. Gözlerim kapanmış, zihnimden doktorumun telefon numarasını teyit ediyordum.

"Hayır ama..."

Gözlerimi açtım ve yanağıma doğru akan, geçtiği yerleri ateşe veren  gözyaşını elimin tersiyle sildim.

"Orada ne yazıyor?"

"Günah kadar gerçek, yalan kadar bana lazımsın. Birde yanında K harfi var. Bunun için mi getirdin beni, Temmuz? Sadece bir duvar ya..."

Boynuna atlamam ve ağlamam aynı saniye içerisinde oldu. Sadece sustu ve elini sırtıma koydu. Sesimi bulabildiğimde, "Teşekkür ederim," diye fısıldadım.

Kemirgen Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora