ondokuz | k a h v e

156 24 14
                                    

ondokuz | k a h v e

Kahvemin olduğu bardağı çevirip duruyor ve tam karşımdaki Kemirgen'den bakışlarımı kaçırıyordum.

Evime yakın bir kafede oturuyorduk, o en uygun buranın olduğunu düşünmüştü. Hasta olmamı asla istemiyordu. Aslında bağışıklık sistemim kuvvetliydi, kolay kolay hasta olmazdım hem üşümeyi seviyordum. Eldiveni kabanımın cebinde taşır, takmazdım, ta ki Kemirgen zorla taktırana kadar.

Dün, burnumu işaret ve orta parmağının arasına alıp kaşlarını çatarak bana baktı ve ben daha teklif etmeden artık burada buluşacağımızı söyledi. Burnumun iki parmağının arasında olması garip bir durumdu.

Aslında burası güzeldi, sıcak bir havası vardı ama manevi değerleri olan iki mekanı kış geçene kadar unutmak zorundaydım.

Kupayı kahvem belki ılımıştır diye dudaklarıma götürdüm ve artık tat alma duyusundan yoksun dilimi dışarı sarkıtarak geri yerine koydum.

Kemirgen'in gülme sesini duyduğumda, sadece gözlerimi kaldırarak gülüşünü izledim. Duvarımda onlarca iz vardı.

"Seni ilk gördüğüm zamanı hiç merak ettin mi?"

Dalgın bakışlarım, uzun bir rüyadan uyanırmış gibi irkildiğimde titredi ve hedefini sağlam bir şekilde izlemeye başladı. Genellikle konuşan ben olurdum, o da beni dinlerdi. Soru sormadan, kesmeden, beni dinlemekten zevk alıyormuşçasına, çenesini avuç içine yaslar gözlerimdeki parıltıyı izler ve sadece dinlerdi.

Anlatmaya çoğu zaman ihtiyacım oluyordu, bazense hiç konuşmuyor sadece susuyordum, o zaman da büyük bir sessizlik oluyordu, Kemirgen konuşmayı sevmiyordu.

"Vaktimin çoğunu bunu düşünerek harcıyordum aslında ama sormaya hiç cesaret edememiştim."

Kaşlarını çattı ve sıcak kahvesinden büyük bir yudum aldı. "Çekinme ne istersen onu sor, ne istersen onu yap. En azından benim yanımda," dedi ve başını camın ardında yağan yağmura çevirdi. Camda asılı kalan yağmur damlaların naif duruşunu izledim ben de.

"Geçen kış, yine yağmurlu bir günde görmüştüm seni. Ellerin dışarıdaydı, sanki üşümekten zevk alıyordun ama aksine adımların hızlıydı yağmurun altında kalmak istemiyordun. Öyle aman aman bir ilk an değildi. Sadece yürüyordun, karşı kaldırımda. İtiraf ediyorum, ilk uzun sarı saçların çekmişti dikkatimi. Banka kadar yürüdün ve sonra oturdun, herkes evine kaçarken sen yağmurun altında oturmuştun ve ağlıyordun. Dikkat çekiciydin, oldukça."

Hangi gün olduğunu anımsayamıyordum, geçen kışımı o bankta ağlayarak geçirmiştim ve sudan sebeplere ağladığım bir zamandı. Psikolojim boktandı, tenimde jiletin her dokunuşunda gözlerimden tonlarca gözyaşı akıyordu. Şimdiyse, gözlerimi jiletten ayırmıyor ve sadece artı eksi oyununu işlediğim tahtaya bir çizgi daha çiziktiriyordum. Ruhumun aldığı yaraları, bedenimi yarmakla ve onların içini avuç avuç kalbimdeki mezarları dolduran toprakla kapatıyordum. Kalbimde öldürdüğüm insanların mezarlarından aldığım toprakla...

"Neden yanıma gelmedin?"

"Aslında sana mendil almak için ayrılmıştım ve döndüğümde yoktun. Yitip gitmiştin. Her zaman, yitip gidiyordun."

Kahvemin ılıdığına emin olduğumda küçük bir yudum aldım ve onun ilk dikkatini çeken saçlarımı gözümün önünden çekip kulağımın arkasında durmayacağını bile bile arkaya doğru ittirdim.

Kemirgen Where stories live. Discover now