otuzüç | r e n k
Yağan yağmuru izlerken, gri gökyüzünün altındaki gölde gökyüzünün rengini almıştı.
Benim gibi gökyüzünü izleyen Sıla, hafif bir tebessümle bana döndü. "Eskiden, benim rengim mavi derdim," dedi ve derin bir nefes alırken omuzlarını indirip kaldırdı. "Şimdi griyim diyorum. Bulanık, belirsiz."
"Şu anda," diye devam etti. "Maviyle tek ilişkim gökyüzüne bakarken gözlerimdeki yansıması."
Sustum ve başımı tekrar gökyüzüne çevirdim.
"Sahi, senin rengin ne?"
"Benim bir rengim yok."
"Renksizliğin rengi olsaydı ne olurdu, peki?"
"Renksizliğin bir rengi yok, Kara Kedi."
"Ama olsaydı," diyerek ısrar etti. İç çektim ve omzumu yaslandığım pencerenin kasasından çektim.
"Beyaz olurdu, sanırım."
Kaşlarını çattı ve bakışlarını tekrar yukarıya çevirdi.
Renksizliğin rengi, beyaz. Pekâlâ, bu deliceydi.
-
Konuşma çok değer verdiğim birisiyle yapıldı. Yanımda olduğun için sağ ol, Beyaz. Hikaye boyunca okuduğunuz kişiydi, o.
Pekâlâ, Kemirgen'den kopamıyorum biliyorum ancak umduğum gibi giderse 26 Ocak final vereceğimiz tarih olacak. O gün sizi büyük bir sürpriz daha bekliyor olacak.
Sevgilerle;
Sueda.
YOU ARE READING
Kemirgen
Teen Fiction• Şemsiyeyi binanın içine koyduktan sonra, içinden yağan yağmura baktık. "Yarış yapmaya ne dersin?" Özgürce onun yüzüne bakmanın tadını çıkararak, gözlerimi yüzünde gezdirdim. "Olur," dediğimde, ceketi tamamen üzerime geçirdim. "Üç deyince," de...