otuzdört | d ü n y a

129 21 12
                                    

otuzdört | d ü n y a

Elimde akşamdan hazırladığım listeyle, Kemirgen'in karşısında hazır bir şekilde duruyordum.

"Bunu yaptığına inanamıyorum," dedi gülerek ve aynı anda şaşkınlıkla.

"Başka türlü aklıma gelmiyordu," diye mırıldandım bende. Dudağımı dişleyip duruyordum, gerilmiştim. "Hazır mısın?"

"Evet," dedi ve elini burnuna götürüp kaşıdıktan sonra, "Hazırım," diye de ekledi.

"Tamam o zaman," dedim son kelimemin sesli harflerini uzatıp, uzun bir nefes üfleyerek. Parmaklarımı saçlarıma götürüp, kulağımın arkasına sıkıştırmaya çalıştım. Şimdi azda olsa, duruyorlardı bıraktığım yerde. Kesilme zamanları gelmişti.

Masada biraz daha ona yaklaşıp, yerimde biraz kıvrandım ve heyecandan parlayan gözlerimi yüzüne diktim.

"Söyle bakalım, Aral. Yarın ölecek olsan şu an ne yaparsın?"

"Sana sarılıyor olurum," diye mırıldandı, sonra oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve sarıldı. Gözlerim genişlerken titreyen elimdeki listeyle kalakalmıştım.

"Peki nasıl ölmek isterdin?"

"Tam şu anda ölebilirim."

"Hiç ölmeden önce yapmak istediğin bir şey yok mu?"

"Var, iz bırakmak istiyorum."

"Sen de mi?"

Güldü ve başını biraz geriye çekip yüzüme baktı. Ona sorduğum sorunun aynını bana sordu: "Sende mi?"

"Evet, bende ama bu gidişle dünyaya bıraktığım tek iz okul sıramın üzerine kazıdığım kendi dünyam olacak," diye hayıflandım. Bu yaptığıma güldü,  başımı tekrar omzuna yasladım bende.

"Çilek mi çikolata mı?"

"Çikolataya batırılmış çilek," dediği an sevinçli bir çığlık attım ve hızla ayrıldım ondan. Elimi yüzümün hizzasında kaldırdım ve ona baktım.

Bana sadece baktığında, "Ne duruyorsun? Çak bir beşlik. Bir ortak yönümüz daha var," dedim, gülerek.

Ama o elime vurmadı, elimi tuttu ve yanağına yasladı.

Elim onun yanağında, yüz kaslarımı sıkarken, zorlukla, "İnsanlardan ne sıklıkla nefret edersin?" diye sordum.

"İnsanlardan nefret etmem."

"Hiç mi? Yani böyle sinirini bozduklarında, saçlarından tutup duvara vurduğunu hayal etmiyor musun?"

"Hayır," dedi ve güldü. "Senin sakinleşme yöntemin bu herhalde."

"Daha kötüleride var ama söylemem korkarsın sonra benden."

"Bilmek istiyorum."

İşte, yine aynını yaptı. Hep bunu yapıyor. Konu bir şekilde dönüp dolaşıp bana geliyor.

"Yüzlerini tost makinesine bastırdığımı, gözlerine sapanla taş attığımı hayal ediyorum. Birde kızlara has, saçlarını kökünden kestiğimi düşünüyorum. Kel hallerini gözümün önüne getirdiğimde de gülüyorum ve
bana hastaymışım gibi bakıyorlar. Aslında haklılar, sanırım hastayım."

Bu sefer o elini yanağıma yasladı, soğuk yüzüme değen sıcak eli bir anda beni kendime getirdi ve dediklerimin farkına vardım.

"Savaşçı bir ruhun var."

"Ama tek bir savaşçıyım."

Bana sıkıca sarıldı ve çenesini başıma yasladı. Beni öyle sıktı ki, nefes almak istemedim. Kokusu ile iç içeydim şu an, burnum göğsüne yaslı ve nefes almayı unuttum.

"Dünya savaşında sandığın kadar yalnız değilsin," diye fısıldadı yukarıdan bana.

"Dünya savaşını bırak," dedim, bende kollarımı beline sararken. "Senin parfümünün markası ne?"

Son zamanlarda en sık yaptığı şeyi yaptı ve güldü. Diyordum ya, ölsem bile toprağın altındaki kalıntılarım unutmaz bu gülüşü.

-

Merhabalar,
Size Final'den sonrası için bir tüyo vermek istiyorum. İkinci kitap mı dersiniz, yoksa Kemirgen devam ediyor mu dersiniz bilmiyorum ama şu anlık öyle bir durum var. Bir sonraki bölüm final ve an itibariyle dört gün kaldı. Lalalala 💁

Sevgilerle;

Sueda.

Kemirgen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin