dokuz | d ü ğ ü m

169 32 13
                                    

dokuz | d ü ğ ü m

Yanağım dizime dayalı, kollarımı bacaklarıma sarmış kaldırımda oturuyordum. Yorgundum ve uykum vardı. Annemden yemeği başka bir güne ertelemesini isteyecektim.

İç çektim ve sırtımı duvarıma dayayıp bir zamanlar gözüm gibi baktığım, her gün iki kere özene bezene taradığım saçlarımdan geçirdim ellerimi. Başım ağrıyordu, genelde ağladıktan sonra oluyordu. Parmaklarımı şakaklarıma bastırdım ve ovdum. Saatlerdir Kemirgen'i bekliyordum ancak gelmemişti. Telefonumu açıp Youtube'a araba reklamları yazdım ve ikinci sıradaki seçeneğe tıkladım. Araba reklamlarını seviyordum ya da içinde sadece araba olsa da yeterdi. İzlediğim reklamları tekrar tekrar izledikten sonra telefonumu cebime koyup ayağa kalktım.

Kollarımı dengede kalmak için iki yana açıp kaldırımın kenarında bir ileri bir geri yürümeye başladım. Burnum ve yanaklarım kızarmıştı, parmak uçlarımsa soğuktan uyuşmuştu. Arkamı dönüp adımlarımı dikkatli ve düşmemeye çalışarak atarken bana doğru gelen Kemirgen'i gördüm.

Elinde mor renginde bir kutu vardı. İç çektim ve kaldırıma oturdum tekrar. Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve sırtımı duvara yasladım.

Şaşırtıcı bir şekilde yara bandım hâlâ duvarda sapasağlam bir şekilde duruyordu.

Titreyen çenemi sol elimle sabit durmaya zorladım ve yanıma oturan Kemirgen'e yan gözle baktım.

"Geciktin."

Sesim hafif kırgın çıkmıştı. Çok değil sadece on beş dakika kadarcık sonra eve dönmem gerekiyordu. Çizilen sınırı çoktan aşmıştım.

İç çektiğini duydum. "Biraz öyle oldu," dedi ve elindeki kutuyu kucağıma bıraktı. Uzun ve ince parmaklarına baktım, dikkatlice. İkimizde kutuya bakarken, "Açsana," diye mırıldandı yavaşça.

Parmaklarım kurdeleye gitti ve yavaşça çözdüm. İçindekini çok merak etsem de kızgınlığımı belli etmek için isteksizmiş gibi görünerek kapağını açtım.

Elim saçlarıma gittiğinde kötü göründüğümü anladım. Tarağı kutudan çıkartıp havaya kaldırdım.

"Beklemediğim bir şeydi."

"Ne bekliyordun?"

"İçinden tek taşın çıkabileceğini bile düşündüm."

Güldü, üçüncü kez.

"Onun için fazla büyük değil mi?"

Başımı salladım. "Evet, büyük ama yine de tarak biraz uçuk oldu," dedim kısık bir ses ile. Yine de mutlu olmuştum. Sırf o aldı diye gece yatmadan önce saçlarımı tarayacaktım.

"Bunu neden aldın?"

"Saçlarının bu halde olmasını sevmediğini biliyorum. Hoş, çok da güzel görünüyorlar oysa. Onları, kendini sevmen için aldım."

Elim saçlarıma gitti ve oluşan düğümlerde dolaştı parmaklarım. Kesik bir nefes alıp parmaklarımı saçlarımdan çektim.

"Taramak istemiyorum," dedim tarağı tekrar kutuya koyup kapağını kapatırken.

"Ben taramak istiyorum."

Kurdeleyi eski haline getirmeye çalışan parmaklarım durdu başımı ondan tarafa çevirdim.

"Ne?"

"Beni duydun."

Gülümsedim ve kutuyu ikimizin arasına koyup ona arkamı döndüm. Ama o daha tarağı saçlarıma dokundurmadan ani bir şekilde ayağa kalktım.

"Hayır, izin vermiyorum. İsmini bile bilmediğim bir erkeğe saçlarımı tarattırmam."

Başını eğdi ve bıkkın bir ses tonuyla mırıldandı: "Adım, Kemirgen."

"Gerçek isminden, bahsediyorum. Seninle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Ama sen benim her harfimi bu duvara kazıyacak kadar tanıyorsun beni. Öyle değil mi?"

"Öyle."

Elindeki tarağı kutuya koydu ve ayağa kalktı. Kutuyu hızlıca karnıma doğru attığında refleks olarak ellerimi uzattığımdan, kutu kucağımda kollarımın arasında kalmış oldu. Arkasını döndüğünde, "Düğümlerden hoşlanmam. Al sana benim hakkımda bir bilgi," dedi ve yürümeye başladı. Yere sinirle tekme atıp ona arkamı döndüm. Ben ruhumun oluşturduğu kördüğümü, yansıtan saçlarımdan memnundum. Taramak istemiyordum.

Kemirgen Where stories live. Discover now